Samsunhabertv Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara kaleme aldı...
Hiç kimse şu veya bu gerekçenin arkasına sığınmaya, gerçeği eğip bükmeye, çarpıtmaya ve kendi aklınca halktan gizlemeye kalkışmasının bu bir istiladır; hem de gümbür gümbür gelen açık bir istiladır ve herkes bilsin ki turpun büyüğü heybededir ya da bir başka ifade ile kabakçı arkadadır.
2012 Eylül’ün de devletin en yetkililerinden birinin ağzından çıkan “inşallah en kısa zamanda Şam’a gidecek Selahattin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız” söylemiyle başlayan “açık kapı” politikasında bir de psikolojik sınır konulmuştu: 100 bin geçici sığınmacı! Eylülde konulan sınır Ekimde aşılarak 100 bin 363’ü buldu. Bu sayı 2014 Haziran’ında 1 milyon 50 bine ulaşacaktı.
Şimdilerde beş milyonla on milyon arasında rakamlar dillendiriliyor. Hükümet bir türlü altı milyona çıkmıyor, muhalefetse bir türlü sekiz, dokuz hatta on milyonda direniyor. Sınırlarımızın güvenliğini sağlamakla görevli Türk Silahlı Kuvvetlerinin bağlı bulunduğu Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar “9 milyon Suriyeliye baktığımızı” söyledi kısa bir süre önce. Dokuz milyon Suriyeli! Bu açıklamayı okuyunca aklıma “Kendisi muhtaç-ı himmet dede/ Nerde kaldı gayrıya himmet ede” dizeleri geldi. Kendi yardıma muhtaç vatandaşları her geçen gün artarken elin Suriyelisinin milyonlarına bakmak hangi aklın, hangi hayalin, hangi sevdanın eseridir, sormak, sorgulamak hem hakkımız hem de görevimizdir.
Hızla artıyorlar, kum gibi çoğalıyorlar. Arap’ı, Afgan’ı, Afrikalısı kaçanı/kopanı sınırlarımızı aşıyor, ülkemize yerleşiyor. Sınırdan kaçak geçenlerinin yanında bir de yasaların himayesinde gelenler var, cebinde üç on parası olanlar topraklarımızı paylaşıyor kendi aralarında. Avrupalılar ya da Ruslar sadece toprak alıyor, ev alıyor, yazın gelip kışın gidiyor. Ötekiler bir de vatandaşlık alıyor.
Bu kadar mı sıkışık durumdayız, paraya bu kadar mı muhtacız? Borcumuz arttıkça, dövizimiz azaldıkça vatandaşlığımız ucuzluyor. Ellerin vatandaşlığını kazanmak her geçen gün zorlaşırken bizimkinin –hadi ucuzlaması demeyelim, yüreğimizi daha da kanatmayalım- bu kadar kolaylaşması söz sahiplerini hiç mi üzmüyor?
Turpun büyüğü heybede dedim; evet; turpun büyüğü heybede. Bizim doğurganlığımız her geçen gün düşerken onların ki arttıkça artıyor. Bizimki daha da düşecek onlarınki daha da artacak. Bedava eğitim, bedava sağlık hizmeti, bedava yiyecek içecek! Kimi üniversitelerde sınavsız öğrenim hakkı! Kim gelmez ki bu sofraya? İyi Parti kurmayları 2053’de 35 milyon olarak hesaplıyorlar Suriyeli sığınmacıların ulaşacağı rakamı. İyimser bir hesap bana göre.
Arkadaki “kabakçı” “küresel ısınma” ile çalacak kapımızı daha doğrusu çalmayacak, kıracak, yıkacak ve sessiz istilayı sesli istilaya çevirecek. Muhalefet “geliyor gelmekte olan” diyor ya o hesap küresel ısınma da, geliyor, gelecek ve Ortadoğu’nun, Kuzey Afrikanın Güney Asyanın aç, açık, yoksul ve susuz insanları bizim sınırlarımızı zorlayacak, o insan selleri bizim topraklarımıza akacak.
Yıllarca su zengini sandığımız ülkemiz hızla su fakiri olma yolunda. Sınır aşan sular rejimi kavramı etrafında yarın kopacak olan fırtınaya şimdiden hazır olmamız lazım. Küresel ısınmanın kaçınılmaz sonucu olarak kuraklığın giderek artacağı, suyun giderek azalacağı bir Türkiye bile tek başına korkutucu iken bir de 40-50-60 milyon sığınmacının işgalini düşünmek bile dehşet verici.
Bu hükümet ve “derin strateji” uzmanları “Arap baharını” yanlış okudular ve asla gerçekleşmeyecek bir hayal uğruna daldıkları Arap deryasında bataklığa saplandılar. Büyük maliyetlerle çıkmaya çalışıyorlar ama ne yazık ki çıkacak güçleri de hatta çıkmaya yeterince niyetleri de yok.
Acı olan da bu…