Türkçü fikir adamı Hüseyin Nihal Atsız’ın Türkçü Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na yazdığı mektubun ilki 1944’ün Şubat’ında, ikincisi ise aynı yılın Mart’ında yayınlanır. Hüseyin Nihal Atsız, ilk mektubuna Saraçoğlu’nun Türkçülüğüne atıf yaparak başlar ve “Sayın Başvekil! Hem Türkçü hem de başvekil olduğunuz için size bu açık mektubu yazıyorum. Yalnız başvekil olsaydınız bunları yazmak emeğine katlanmazdım. Çünkü Türkçü olmayan bir başvekile hitap etmenin ne kadar boş olduğunu bilirim. Yalnız bir Türkçü olsaydınız yine yazmaya lüzum görmezdim. Çünkü faydasız kalacak olduktan sonra sizden daha eski Türkçülerle yurdun dertlerini her zaman konuşabilirim. Fakat Türkçü olarak idare makinesinin başında olduğunuz için sizinle konuşmaktan faydalar doğabileceğine inanmış olduğum için size hitap ediyorum” der.
İkinci mektupta solcu ve marksist öğretim üyesi kadrolaşmasına değinilir. Sebahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Sadrettin Celal ve Ahmet Cevat Emre’nin adları verilir. Sebahattin Ali ve Pertev Naili Borat Hüseyin Nihal Atsız’ın çok eski arkadaşlarıdır ve başlangıçta Atsız kadar Türkçü’dürler. Ama zamanla sola kayacaklar ve yolları ayrılacaktır. Bütün bu “devlet kademelerine sızmanın” sorumlusu olarak da Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i gösterir. Hüseyin Nihal Atsız'a göre Hasan Ali Yücel bu olanlara göz yummaktadır.
Mektupların ana mahiyeti budur; ne ırkçılıktan ne de Turancılıktan bir bahis söz konusudur. Öyle yorumlanmaya elverişli bir ima bile yoktur. Zaten 9 Mayıs 1944’e kadar herhangi bir gözaltı ve tutuklama yoktur. Tutuklamalar, sorgulamalar ve yargılamalar 9 Mayıs’tan, özellikle de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün o tarihi 19 Mayıs konuşmasından sonra başlayacaktır.
Adı geçenlerden Sebahattin Ali, Hüseyin Nihal Atsız aleyhine bir hakaret davası açar. Dava Ankara’da görülecektir, ilk duruşması 26 Nisan’da, ikinci duruşması ise 3 Mayıs’tadır. Karar 9 Mayıs’taki üçüncü duruşmada verilir ve Hüseyin Nihal Atsız dört ay hapse mahkûm olur, cezası ertelenir. Ve cezası ertelenen Hüseyin Nihal Atsız hemen o gün bir başka suçlamayla, “ırkçılık Turancılık” suçlamasıyla tutuklanır. Artık tutuklamalar ardı ardına gelecek ve Türk tarihine geçecektir.
Şimdi biraz geriye dönelim ve 3 Mayıs gününe gidelim. Sıradan bir günü bir harekete isim olacak kadar öne çıkartan olay nedir ne değildir, onu irdeleyelim. Evet, 3 Mayıs sabahı sıradan bir sabah görünümündedir, güneş her zamanki gibi yine doğudan doğmuştur ve akşam yine batıdan batacaktır. Ama o günün gelişmeleri tarihe damga vuracaktır.
İlk duruşmada da mahkemenin önü ve içi oldukça kalabalıktır, hatta Sebahattin Ali kalabalıktan ürkerek camdan kaçar ama asıl kalabalık 3 Mayıs’taki ikinci duruşmadadır. Adliyenin önü ana baba günüdür, binlerce genç Atsız lehine tezahürat yapmakta, komünizm aleyhine sloganlar atmaktadır. Gençler bununla yetinmezler, Kızılay’a, Başbakanlığa doğru yürüyüşe geçerler. Türkçe Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na gideceklerdir. Bilmezler ki Şükrü Saraçoğlu o günlerde Bursa’da zorunlu tatilde ve kibarca gözaltındadır.
Türkçülerin Türkçü Şükrü Saraçoğlu’ndan cesaret aldığını düşünen Reisicumhur İsmet İnönü onu 15 günlük zorunlu izne çıkartmış ve Genelkurmay İkinci Başkanı General Salih Omurtak’ın refakatinde Bursa’ya göndermiştir.
O güne kadar Vagon-L ve Bulgar Mezarlığı gibi gençlik eylemleri olmuştu ama 3 Mayıs’taki bu gösteri ve yürüyüş devletin bilgisi, izni ve talimatı dışında yapılan ilk gösteriydi. Affedilemezdi. Polisin tepkisi sert oldu. 165 öğrenci gözaltına alındı, kimileri tutuklandı.
(Devam edecek)