27 Mayıs 1960’da ortaokul ikinci sınıf öğrencisiydim. Okula dört, beş yüz metre kala haberi annemin dayısından aldım. Askerler Adnan Menderes’i devirmişlerdi. Annemin dayısı sıkı CHP’liydi ve doğal olarak çok sevinçliydi. Okuldan askerlik şubesine, oradan da Cumhuriyet Meydanına, askerlik şubesi başkanı omuzlarımızda, Plevne marşı dillerimizde.
Kürsüden bir öğretmenimiz iniyor bir diğeri çıkıyor, onlar konuşuyor biz alkışlıyoruz. Bir ara birisi omuzuma dokundu, döndüm baktım, babamın bir arkadaşı. “Yeğenim senin burada işin ne” dedi; babam koyu bir Demokrat Partili, tabii arkadaşı da öyle.
O gün Alparslan Türkeş’in o gür sesini dinlemiştim tüm Türkiye ile birlikte, o tok sesiyle "Sevgili Vatandaşlar, Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır” diyordu.
Gerçekte, idareyi ele alan kimdi, ordu muydu, Türkeş miydi, sorulması gereken bir sorudur bu. İdareyi ordu ele almıştı ama ordu adına yetki kullananların başında da “başbakanlık müsteşarı” unvanıyla Türkeş geliyordu. Çünkü “Milli Birlik Komitesi‘nin ilk 38 üyesi içinde, bir ihtilale ve ihtilal sonrasına en iyi hazırlamış ve kafasında kendine mahsus planlar yapmış olan Albay Türkeş’ti.” Bu sözler bana değil, Komitenin önemli bir ismine, Orhan Erkanlı’ya ait.
Türkeş’in hem başbakanlık müsteşarı unvanı hem de komite üyeliği çok sürmedi, 13 Kasım’da bir iç darbeyle önce tutuklandı sonra da yurt dışına sürüldü. Bu iç darbe bir şahsın ve onunla birlikte hareket eden diğer 13 komite üyesinin tasfiyesinden çok, bir fikrin, bir gayretin, bir gelecek hayalinin tasfiyesidir.
Gelecek hayalini anlatacağım ama önce yapılanlardan, özellikle de Devlet Planlama Teşkilatı’ndan bahsetmeliyim. Şimdilerde artık esamisi okunmayan ama yıllarca ülkenin kalkınma hedeflerini belirleyen ve ülkeye kaliteli kadrolar yetiştiren Devlet Planlama Teşkilatı tamamen Türkeş’in eseridir.
Ciddi tasarrufların ve teknolojik yatırımların adresi olan OYAK(Ordu Yardımlaşma Kurumu) da o kadronun eseridir. Zaman etseydi şayet memurlar için MEYAK(Memur Yardımlaşma Kurumu), İşçiler için İYAK(İşçi Yardımlaşma Kurumu) ve köylüler için de KÖYAK(Köylü Yardımlaşma Kurumu) da gerçekleşecek ve bugünlere ciddi yatırımlarla gelecekti.
Türkeş, o günlerde gerçekleştiremediği bu hayalini daha sonra siyasete atıldığında “Milleti altı sosyal dilim halinde teşkilatlandırmak ve ekonomiyi millileştirmek” projesiyle siyasete taşıyacak ama ne yazık ki o da bir türlü gerçekleşemeyecekti.
Türkeş ve 27 Mayıs’tan bahsederken biri hayata geçen, bir diğeri ise hayata geçemeyen iki ayrı projeden bahsetmemek olmaz. Bunlardan birisi Türk Kültür Dernekleri, bir diğeri ise Türkiye Ülkü Kültür Birliği Başkanlığı’dır.
Türk Kültür Dernekleri 18 Ağustos 1960’da Avukat Şahap Homriş başkanlığında kurulacaktır. Bursa şubesinin açılışını yapacak olan Alparslan Türkeş, derneğin amacının halk ile aydınları birbirleri ile tanıştırmak ve kaynaştırmak” olduğunu söyleyecektir. Kısa zamanda büyük aşama kaydeden dernek Türkeş’in yurt dışına gönderilmesinden bir süre sonra kapanacaktır.
Türkeş’in gerçekleşemeyen büyük hayali “Ülkü ve Kültür Birliği Başkanlığı” projesidir. Lehinde ve aleyhinde konuşmak mümkündür ama müthiş bir projedir. Beden Terbiyesi ve Basın Yayın Genel Müdürlükleriyle, Milli Eğitim Bakanlığı, Vakıflar İdaresi ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu teşkilatın bünyesinde yer alacak ve teşkilat oldukça büyük görevler ve bu görevlerle uygun yetkilerle donatılacaktır. Teşkilat başkanı Bakanlar Kurulu üyesi olacak ama seçimi Genel Kurmay, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkanları, üniversite rektörleri müşterek sekreteri, milli eğitim bakanı, diyanet işleri başkanı, beden terbiyesi, vakıflar ve basın yayın genel müdürleri ile teşkilat başkanının üçte iki çoğunluğunun oyuyla altı yıllığına seçilecek ve görevden alınması da aynı heyetin yine aynı orandaki oyuyla mümkün olacaktı. Bünyesinde 12 bölge ve aralarında dış Türkler, azınlıklar, kadın ve aile masası gibi değişik masaların da bulunduğu bu tasarı Kasım başında kulislere sızdı, 9 Kasım’da ise gazetelerde yer aldı ve kızılca kıyamet koptu.
Bülent Ecevit’ten Çetin Altan’a, Akis’ten Ulus’a değişik medya organlarında değişik kalemler tasarıya saldırıya geçtiler. Bülent Ecevit bir taraftan Ulus’ta diğer taraftan da Akis’te eleştiri yazıları yazdı.
Eleştirilerin etkisi ne oldu bilinmez ama benin kanım 13 Kasım iç darbesinin öne alınmasında bu tasarının etkisi büyük olmuştur. 13 Kasım gecesi yapılan darbeyle birlikte bu tasarı da bir daha Türkiye’nin gündemine gelmedi.
Not: Bu yazının hazırlanmasında Ferit Salim Sanlı’nın “13 Kasım 1960 Tasfiyesine Giden Süreçte Alparslan Türkeş ve Milliyetçi Hareket” adlı araştırmasından, Akis Dergisi’nden ve Orhan Erkanlı’nın “Anılar… Sorunlar… Sorumlular…” adlı eserinden yararlandım.