Son günlerde bazı siyasiler, Siyasi Etik İlkelerinden söz etmektedirler.
Bazılarımız, “siyaset yok ki, bunun etik ilkeleri olsun” diyebilir. Ancak biz, var olduğunu kabul ederek bu konuda birgirizgah yapmak istiyoruz.
Siyasi Etik ilkeleri, aslında toplumu meşru sınırlar içinde yönetme sanatının adalet temelilkeleridir.
Rejimden rejime ve sistemden sisteme değişen, “ SİYASİETİK İLKELERİ”nin ferdi ve devleti ayrı ayrı ilgilendiren yönleri vardır.
Her ilkeyi temellendiren ve besleyen inançlar ve değerler vardır.
Müslümanlariçin bu inanç ve değerlerin başlıca dayanağı vahiydir.
İlim adamları İslam Anayasa Hukukunun kaynaklarını, “Kur’an, Sünnet, Dört Halife dönemi ve tarihi süreçte müçtehitlerin içtihatları” olarak belirtmişlerdir.
İlim adamları Peygamberimiz(sav)’in üç önemli görevlerinden birisinin, “devlet başkanlığı” olduğunu ifade etmişlerdir.
Peki, en önemli üç önemli görevlerinden biri olan devlet başkanlığı görevini hangi ilkelerle yerine getirmiştir? Bu ilkeler Peygamberimiz(sav)’i olduğu kadar Müslümanları da bağlar.
Müslümanların bu alanda yaşanmış yaklaşık 15 asırlık deneyimleri vardır. Bunların hepsininvahye dayandıklarınıfakat, zaman zaman istismar edildiklerinikabul etmemiz gerekir. İslam coğrafyasındaki yönetim krizleri bu istismarın sonuçları olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de, “ İçinizden Allah’ınlutfuna veâhiretgününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki,Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır(Ahzab,21))”Ayet-i Kerime ile Müslümanların örnek alacağı yönetici ve yönetim açıkça belirtilmiştir.
Bundan başka Dört Halife Dönemi de uygulamada örnek alınacak zorunlu örneklerdendir. Doğaldır ki, bu bağlayıcı zorunluluk Müslümanlar içindir. Müslümanlar, başarılı olmak isterlerse bu bağlayıcı zorunluluğa gönülden razı olacaklardır. Doktoru başka, ilaçları başka olanların tedavi olma şansları yoktur.
Kendi kendimize şöyle bir soru sorabilir miyiz?Bir Müslüman olarak ve de tarihi birikimimizle bu alanda bir ahlakımız olamaz mı?Bunca savrulmalar, bu ilkesizliklerden değil midir? Siyasette hiçkırmızı çizgilerimiz olamaz mı? Eğilme yerine kırılmayı hiç göze alamaz mıyız?
Bu ilkeleri, sistemin bir parçası olarak değil de Allah’ın bir kulu,Rasulün bir ümmeti ve de toplumun bir ferdi olarak düşünemez miyiz? Selam ile..