Osman KARA

GÖKYÜZÜNDEKİ KARA BULUTLAR!

Osman KARA

Sabah sabah gördüm; sevdiğim bir genç sosyal medya hesabından “Gökyüzündeki kara bulutlar yağmurun habercisi” diye bir paylaşım yapmış.

 

Kulağa hoş gelen bir söz; gelip geçicilerini bir kenara bırakırsak büyük ölçüde de doğru. Evet; kara bulutlar çoğu kez yağmurun habercisidir ama hangi yağmurun? Başta çiftçi olmak üzere herkesi sevindiren rahmet yağmuru mu yoksa hemen herkesi korkutan felaket yağmuru mu? Hangisi?

 

Eğer işaretler rahmet yağmuru yönündeyse mesele yok, sevinçle bekleriz yağmur damlalarının düşmesini, toprağı sulamasını ve bereketi getirmesini. Hafızamda çocukluğumdan kalma yağmur duası anıları vardır. Kurak geçen her yaz başlangıcında köylü, kasabalı toplanır kıra çıkılır ve bir hocanın önderliğinde Allah’a yalvarılırdı bir an önce yağmur yağdırsın diye.

 

Yine gençliğimden kalma anılar vardır hafızamda çiseleyen bahar ya da yaz yağmurunda ıslanan aşıklardan yadigar. Kırkikindi yağmurları vardı Ankara’nın, nisanla mayısta kırk gün süreyle ikindiye doğru birkaç dakika yağdıktan sonra kesen, ama beş on dakika sonra yeniden bastıran. O caddelerin bir anda boşalması, insanların saçak altlarına sığınması, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi şen şakrak yollarına devam etmesi. O yağmurlar Ankara’nın bozkırına bereket taşırdı. Merak ederim, hala yağar mı Ankara’da bereket yağmurları?

 

Ama tersi de var, felaket taşıyan kara bulutlar, o bulutların bağlara bahçelere boşalan amansız öfkesi ve her şeyin bir anda yok olması da var. Deli selin nasıl aktığını da iyi bilirim. Bizim derelerimizde selin yıkacağı ev yoktu, balıkların evi olduğunu, onların yuvasının o hiddetli suların önünde nasıl tahrip olduğunu da hiç düşünmezdik. Bilmezdik ki düşünelim. Düşünmek bilmeyi gerektir ya da bilmek düşünmeyi getirir.   

 

Bulutlar cins cins, bulutlar kimi kara, kapkara, kimi kurşuni, kimi pamuk tarlası misali beyaz. Kara, kapkara bulutların gökyüzümüzü kapladığı “mütareke günlerini” yaşamadım ama okudum, biliyorum. O karanlık bulutları doğru okuyan kahramanlar, Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Hüseyin Rauf Orbay, Galatalı Şevket, Özbekler Tekkesi Şeyhi Ataullah Efendi, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Hasan Tahsin ve de İpsiz Recep ve isimleri sütunlara sığmaz diğerleri o felaket dolu kara, kapkara bulutları gördüler. O bulutların rahmet değil felaket getireceğini anladılar ve yola koyuldular, zorlukları birer birer aştılar, vuruldukça azalmadılar çoğaldılar, bir öldüler bin dirildiler ve sonunda düşmanı denize döktüler.

 

Bu millet kökü derinde olan bir millettir; ne kurur ne de tuttuğu topraktan sökülür, selin önünde sürüklenir. Sorun Türk çınarının değil, o çınarın duldasında boy atan fidanların, açan çiçeklerin ne olacağı sorunudur. O fidanlar körpedir, toprağında nice isimli kahramanın alın teri, nice isimsiz kahramanın kanı vardır. O fidanlar yağmur beklerken kurursa yazık olur.