“Niçin Geri Kaldık” Prof. Dr. İskender Öksüz’ün harika kitabının adı ama bu yazının konusu o kitap değil, bir zamanlar çağının en büyük, en güçlü ve en ileri medeniyetinin yani Türk-İslam Medeniyetinin niçin geri kaldığıdır.
Biliyorum bu ifade birçoklarını üzecek ve hatta sayıları az da olsa birileri “hiç de geri kalmadık” diye itiraza kalkışacak. Keşke öyle olsa ama değil.
16 ve 17. asırlar “Türk asrı” olarak bilinir. Beş altı büyük devletin dördü Türk’tür: Anadolu, Ortadoğu ve Balkanlarda Osmanlı, İran’da Safevi, Hindistan’da Babür İmparatorlukları ve Mısır’da Memlük Türk Devleti. Sadece kılıç zoruyla kurulmadı bu imparatorluklar, devletler. Kılıcı emrine alan ahlak, sevgi, adalet ve bilimdir hepsinin temelindeki harç.
Dokuzuncu, onuncu, on birinci, on ikinci, on üçüncü yüzyıllar İslam Medeniyetinin zirve yıllarıdır. On dördüncü, on beşinci yüzyıllar ile on altıncı yüz yılın ilk yarısı giderek zayıflıyor olsa da son parıltıların görüldüğü yüz yıllardır. Sonrası bilimin terki, karanlığa gömülüş ve çöküştür doğudan batıya, kuzeyden güneye.
İbni Sina, Farabi, Harizmi, Biruni, Razi, İbni Rüşd, İbni Haldun ilk yılların, Uluğ Bey ve Ali Kuşçu son dönemin bilim adamları, eser sahipleri. 16. Asırdan bugüne son beş asırda bir icada imza atmış, bir keşifte bulunmuş -Cumhuriyetin yetiştirdiği bir iki Türk’ü bir kenara korsak- bir isim yok. Nasıl olsun ki? Kendi insanımızın yazdıklarını biz okumadık, batı okudu, biz öğrenmedik, batı öğrendi ve bizim âlimlerimizi okuyarak bizi geçtiler, bizi yendiler ve yenmeye de devam ediyorlar.
Bizi derken sadece Türkleri değil, mensup olduğumuz İslam Âlemini ve Balkanlardan Çin’e Kırım’dan Afrika’ya uzanan coğrafyayı kast ediyorum.
Matbaa bize geç geldi diye bilinir. Bu doğru değildir; matbaa bize çok erken geldi ama getiren biz Müslümanlar, biz Türkler değildik, Osmanlının azınlıkları Yahudiler, Rumlar ve Ermenilerdi. Yahudiler ilk matbaalarının 1493’de kurdular. 16. asra gelindiğinde Selanik, Halep, Şam ve İzmir’de otuz altı matbaaları vardı. Yahudileri 1627’de Rumlar, 1677’de Ermeniler kendi matbaalarını kurarak izlediler.
İbrahim Müteferrika’nın 1727/28’de kurduğu matbaa sadece Osmanlı Türklerinin kurduğu ilk matbaa değildir, bütün dünyada Müslümanların kurduğu ilk matbaadır. Üzerinde durulması gereken sadece matbaanın geç kurulması değil, kitabın geç basılması, bilginin geç yayılması ve yaygınlaşmasıdır.
Bunları yazmak yüreğimi yakıyor ama ne yazık ki bu hal dünün gerçeği olduğu gibi bugünün de gerçeğidir. Mensubu bulunduğumuz İslam Âlemi hala bilimin oldukça uzağında. Bırakın üretmesini ve öğrenmesini merak ettiğini söylemek bile çok zor.
Dünün zaferleri kadar yenilgilerinden, başarıları kadar başarısızlıklarından da ders almak zorundayız. Bunu yapmazsak cevherimiz ne kadar muhteşem olursa olsun halimiz ve geleceğimiz hiç de parlak olmaz/olamaz.