İdeolojik adalet demek, kişinin ideolojisine ve inancına göre hüküm vermek demektir.
Bu durum hem yargıcı ve hm de yargılananı kapsamaktadır.
Biz de bu konuyu inancımız açısından değerlendiririz. İnancımız da İslam’dır. Müslüman’a göre en doğru hüküm Allah’ın ve Resulünün hükmüdür. Bunun tartışması bile yapılmaz.
Bu konu hüküm yönünden olduğu kadar şahıs açısından da tartışılmaz:
Örneğin; Hz. Peygamber(sav)’in , Hz. Ali(ra)’ın ve Fatih Sultan Mehmet’in kendileri hakkında kısasa razı olmaları bunun açık ifadesidir.
Ayrıca adalet, gayrimüslime uygulanırken de tarihimizdebunun sayısız örnekleriyle karşılaşmaktayız.
Örneğin; Mekke’nin fethi sırasında Kabe’nin anahtarları bir Müşrikin elindeydi. Ama bu işi ciddi ve doğru yapmaktaydı. Biraz da zorlayarak ellerinden alınan anahtarlar inen Ayet-i Kerime((Nisa,58) ile kendisine iade edilmişlerdi.
Bunun için diyoruz ki, adaletin dini, ideolojisi ve siyaseti olmaz, olmamalıdır da…
İnsanlar yargılandıkları yasalardan da, hukuktan da ve yargıçtan da emin olmalıdırlar.
Bir devlet kanun devleti olabilir ama, hukuk devleti olmayabilir. Kanun devleti olmak demek hukuk devleti olmak demek değildir. Çünkü her kanun adil olduğunu, haklara uygun olduğunu söyleyemeyiz. Ancak yasalar adil olmasa da doğru uygulandıklarında vatandaş en azından ne yapacağını bilir. Yasalar uygulanmayıp yada yargıçlar tarafından yanlış uygulandıklarında yine vatandaşlar zarar görür, kaos meydana gelir.
Bu nedenledir ki yargılamalar ve hükümler hem hukuki ve hem de yasal olmasına dikkat edilmelidir.
Adalet hüküm verirken ideolojiye, dine ve siyasete gözünü kapatarak vermelidir.
Çünkü adalet, mülkün temelidir.
Selam ve dua ile…