Bir kurum ki ümmet arasındaki ilk anlaşmazlığın sebebi ve kanlı çatışmaların kaynağı. Bir kurum ki bazen hiç yok bazen üç başlı. Ümmetin başı, ümmetin koruyucusu ama ne yazık ki ümmetin büyük hem de çok büyük kısmı başka dinlerin ve başka milletlerin esareti altında. Bir kurum ki dayanağı tartışmalı. Ve kurumun başındakilere karşı sık sık ayaklanan ümmet ve ümmeti tarafından öldürülen emir-ül müminler, diğer adıyla halifeler…
Hilafeti isteyebilirsiniz ama “ümmetin birliği ve dirliği için gerekli” diye sunamazsınız. Hilafet hiçbir zaman İslam aleminde birlik ve dirliği sağlayamadığı gibi ümmet arasında ilk ayrılığın doğmasına ve kanlı çatışmalara da sebep olmuştur.
İlk halife seçimiyle başlar Müslümanlar arasındaki ilk ihtilaf. Hazreti Muhammet’in cenazesi henüz kalkmamıştır, ancak Medinelilerin(ensar) önde gelenleri Sakīfetül Benî Sâide'de(Saide oğullarının hurmalığı/gölgeliği) toplanarak halife seçimi konusunu görüşmektedirler. Bunu öğrenen Hz. Ömer Hazreti Ebubekir ile birlikte oraya gider; uzun tartışmalardan sonra Hz. Ebubekir halife seçilir ve kendisine ilk biat eden de Hazreti Ömer olur. Bu seçimi kabul etmeyenler de vardır, Hazreti Ali ve Hazreti Fatma uzun süre biat etmemekte direnirler. “Halife Kureyştendir” ya da “Hilafet Kureyşindir” hadisinin de hem gerçekliği hem de o seçimde kullanılıp kullanılmadığı da çok tartışmalıdır.
İlk dört halifeye Hulefa-yi Raşidin(doğru yola sımsıkı sarılan) denilir. Hz. Ebubekir’den sonra gelen üç halife ümmet tarafından ikisi namaz kılarken biri de evinde Kur’an okurken öldürülmüşlerdir.
Ümmet arasında ilk savaşlar da hilafet yüzünden çıkmıştır. Cemel ve Sıffin savaşları tamamen hilafet/saltanat kaynaklıdır. Keza acısı hala yürekleri dağlayan Kerbela olayları da itikadi ya da ameli anlaşmazlıkların değil sadece hilafet ya da diğer ifadesiyle saltanat çekişmesinin sonucudur. Tıpkı sonrasındaki Emevi-Abbasi çatışmaları, saltanat kavgaları ve diğerlerinde olduğu gibi.
Bir ara sultanların kendi saltanatına hukuki zemin hazırlamaları ya da dini kutsiyet atfedebilmeleri için üç ayrı yerde üç ayrı hilafet ihdas edilmiştir. Bağdat’ta Abbasi, Kahire’de Şii, Endülüs’te Emevi hilafeti gibi.
Halife unvanını ilk kullanan Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in hilafeti resmen devir alıp almadığı tartışmalıdır ama İstanbul’a getirdiği Halife Mütevekkil Al Allah’ı zindana attığı tartışmasızdır.
Osmanlı’da onu aşkın halife sultan yeniçeri ayaklanması ile devrilmiş, içlerinden bazıları da boğularak öldürülmüştür. Genç Osman’ın öldürülmesiyle ilgili anlatılanlar hem yürek yakıcı hem de yüz kızartıcıdır. Bunların hepsinde de öldürülenler İslam halifesi öldürenler de İslam askerlerdir ve hemen hepsinde şeyhülislam fetvası vardır.
19. asırda dünyada 300 milyon civarında Müslüman vardır, bunların ancak 20 milyon kadarı özgürdür geri kalanları Hristiyan büyük devletlerin müstemlekelerinde esaret altında yaşamaktadırlar. Sözde Osmanlı halife sultanları İslam ümmetinin koruyucusudur ama birisi Filipin Müslümanlarına Amerika’ya, diğeri de Hindistan Müslümanlarına İngilizlere itaat etmelerini yazmakta/yazabilmektedir.
Osmanlı ayakta, halife sultan başımızdadır fakat Mısır ve Kıbrıs’ı İngilizler, Tunus’u Fransızlar almıştır hem de kavgasız savaşsız. Fransızlar daha önce de Cezayir’i işgal etmişlerdi. Onları İtalyanlar izleyecek ve 1911’de Libya’ya çıkacaklardır.
Libya bizimdir ama Libya ile kara bağlantımız yoktur, deniz bağlantımız ise İtalyan donanması tarafından kesilmiştir. Donanmamız boğazları geçip Ege’ye çıkamaz. Libya’nın imdadına bizim bir kısım sözde yazarçizerimizin “dinsiz/imansız/mason/Selanik dönmesi” filan diye insafsızca suçladığı/suçlamaya çalıştığı başta Enver Bey(Paşa) olmak üzere İttihatçı subaylar koşacaktır. Mustafa Kemal Atatürk, Nuri Conker, Ali Fethi Okyar, Ali Çetinkaya, Eşref Sencer Kuşçubaşı onlardan bazılarıdır. Kimisi sahte kimliklerle Mısır, kimisi de Fransa üzerinden gitti Libya’ya. Onlar ve arkadaşları daha sonra Balkan ve Cihan harplerinde görev alacak ardından da Anadolu ihtilalinin ateşini yakacaklardır. Milli Mücadele sonunda kazandığımız hukuki, idari, askeri ve ekonomik bağımsızlık Türk Milleti ile onların eseridir.
Hilafet bir zamanların bir siyasi kurumudur ve devri çoktan kapanmıştır. Ona ilahi bir hüviyet vermeye ve yeniden kurmaya kalkışmak bir ham hayaldir ve olmayacak bir zorlamadır.