Güpegündüz indi tanklar, kariyerler, askeri araçlar çevre kışlalardan Ankara içlerine. 1980’in o başlangıçta hiç önemsenmeyen ama sonrasında hiç unutulmayan Eylülünde Mamak Muhabere Okulu’nda yedek subayım. 11 Eylül günü özel bir iş için izinli olarak Ankara’ya indim. Her direkte bir bombalı pankart, bomba imha ekipleri birer birer patlatıyor, Ankara halkı onları asan anarşistlere(!) lanet okuyor. Ve askeri birlikler Ankara’yı kuşatıyor. Biz sanıyoruz ki bombalı pankartları asan o meçhul anarşistleri(!) yakalayacaklar. Hiç aklımıza gelmiyor ki darbe yapacaklar.
Bizim aklımıza gelmemesi normal de devleti yönetenlerin, yönettiğini sananların ve sandıklarımızın aklına gelmemesi anormal değil mi? Hele bir de sivil ve askeri istihbarat örgütleri varsa ve de bu ülkede yakın zamanlarda birden fazla darbe ve darbe girişimi olmuşsa.
O zaman aklıma gelmemişti ama daha sonrasında bir soru kafamı kurcalar durur: Onca bombalı pankartı onca direğe yakalanmadan kimler asmıştı? Sakın yakalaması gerekenler asmış olmasın.
Gece 03.00 sularında bir telefonla uyandım kan uykumdan, hattın öteki ucunda tanıdık bir yüzbaşı “Osman ne yapıyorsun?” diye soruyordu. Ben uyurken onlar ihtilal yapıyormuş “biz ihtilal yapıyoruz, sen uyuyorsun” dedi. İnandım mı inanmadım mı bilmiyorum “komutanım hayırlı olsun” dedim ve yeniden uykuya yattım. Darbeler birileri uykuda iken uyanıklar tarafından yapılırmış ya biz de gerçekten ihtilal yapmışız ve sonra başlamışız “bir ondan bir bundan” asmaya. Benim uyumam normal de uyumaması gerekenlerin uyumasına ne demeli?
Geliniz biraz daha geriye 1977’ye gidelim; o yıl seçim yılı, 5 Haziran’da genel seçimler yapılacak. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, başbakan Süleyman Demirel, genelkurmay başkanı Orgeneral Semih Sancar, kara kuvvetleri komutanı da Orgeneral Namık Kemal Ersun. Her şey normal giderse Semih Sancar 30 Ağustos’ta emekli olacak yerine de Namık Kemal Ersun gelecek. Ama öyle olmayacak Namık Kemal Ersun 1 Haziran 1977’de sürpriz bir şekilde emekliye sevk edilecek 4. Ordu Komutanı Kenan Evren’in önü açılacak.
Kenan Evren o günlerde emekliliğe hazırlanmakta, İzmir’de ev aramakta. Öteki üç ordu komutanından ikisini Süleyman Demirel, birini de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk istemez, sonunda üçü de emekli edilir ve emekliliğini bekleyen Kenan Evren kendini kara kuvvetleri komutanlığında bulur. Bir yıl sonra genelkurmay başkanı olacak iki yıl sonra da darbe yapacaktır.
Cemal Gürsel de sakin bir hayat hayali kurduğu İzmir’de emekliliğini beklerken 27 Mayıs sabahı özel bir uçakla Ankara’ya getirilmiş ve yapmadığı darbenin başına geçirilmiş sonrasında da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştu. Kenan Evren de kendi önünü açan Süleyman Demirel’i darbeyle devirecek, önce Milli Güvenlik Kurulu sonrasın da cumhurbaşkanı olacaktı. Atalarımız boşuna “Besle kargayı oysun gözünü” dememişler!
Bir başka konu daha var kafamı kurcalayan, niyeyse tüm askeri darbeler sivillerin sıkıyönetim ilanından hemen sonra geliyor. Sivillerin sıkıyönetim ilanıyla “ben ülkede asayişi sağlayamıyorum” diyerek yetkiyi silahlı kuvvetlere devri “sen yönetemiyorsan ben yönetirim” heveslerine ne kadar zemin hazırlamıştır, sormayı/sorgulamayı değmez mi?
Partimiz ne olursa olsun milletçe dileğimiz darbesiz, korkusuz, özgür ve demokratik bir cumhuriyet olmalı… Yaşasın demokrasi, yaşasın cumhuriyet, yaşasın devlet, yaşasın millet…