Giderek zorlaşan rakamlara değil o rakamları yayınlayan devlet kurumlarına inanmak ne yazık ki! Daha da acısı ve tehlikelisi güvensizliğin kurumları aşarak bizzat devlete, o bir zamanlar kutsal saydığımız devlete yönelmesi.
Rakamların söyledikleri ile gördüklerimiz örtüşmüyor. Çok uzun zamandan beri Türkiye İstatistik Kurumu’nun enflasyon rakamları ile çarşı pazar gerçekleri bir birini tutmuyor. Şimdi buna bir de Sağlık Bakanlığı’nın salgın açıklamaları eklendi. Aylarca gizlenen rakamların sonunda mecburen açıklanması bile şüpheleri gidermeye yetmedi.
İki sebeple yetmedi ve galiba yetmeyecek de. Birincisi “daha önce gerçekleri saklayanlar yine bir şeyleri saklamış olamazlar mı” endişesi. İkincisi de çevremizde giderek daha da yoğunlaşan salgın ve ölüm haberleri.
İnsanlar sabahları sosyal medya hesaplarına girmekten korkar oldular. Ben de korkuyorum, konuştuğum dostlarımın neredeyse tamamına yakını da korktuğunu söylüyor. Hala var mı bilmiyorum ama bir zamanlar yazılı basının “ölüm ilanları” sayfaları olurdu, sosyal medya hesapları o sayfalara dönmüş durumda. Hemen herkes her gün birçok dostunun testinin pozitif çıktığını, kimilerinin yoğun bakımda olduğunu, kimilerinin de kara toprağa verildiğini okuyor. Ve daha da acısı ne geçmiş olsun ziyaretine gidebiliyor ne de cenazesine katılıp son görevini yerine getirebiliyor.
Çarşı pazar da TÜİK’i yalanlıyor. İnsanlar Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıklamalarını okumasalar bile çarşı pazarın sık değişen etiketlerini hemen her gün canı yanarak görüyor. Görmeyenler de vardır elbet, çarşı pazara çıkmayanlar ya da etiket fiyatlarından etkilenmeyenler.
Rakamlara inanmamakla başlayan güven sarsıntısının sonunda devlete güvensizliğe dönüşmesi felaket olur. Umarım ve dilerim ki işin ucun hiçbir zaman o noktaya varmaz. Devletine güvenmeyen, güvenemeyen toplumlar ya dağılır ya da diktatörlüğün koyu karanlığına savrulur.