Hırsızlık suçtur, Türk Ceza Kanunu “mala karşı işlenen suçlar” bölümünde düzenler para pul, eşya kısacası taşınabilir mal hırsızlığını ve de gaspı yani mülke el koymayı. Hem de oldukça detaylı bir şekilde Ama niyeyse “istikbal hırsızlığından, makam mevki gaspından” hiç bahsetmez ilgili fasıllarda.
Önce sınav sorularının çalınmasıyla geldi konu toplum gündemine, daha sonra da akıl almaz baskılarla okullardan ve mesleklerden uzaklaştırmalarla bilinir oldu.
Sınav sorusu çalmak sıradan bir hırsızlıktan çok daha fazla bir şey olsa gerek, çalınan sadece soru değildir, başkalarının hakkıdır, istikbalidir. Dürüst bir sınavda kazanacak olanların yerine bilgisi ve liyakati yetersiz kişilerin girmesi sadece hak sahiplerinin istikballerine değil aynı zamanda toplumun daha geniş bir ifadeyle milletin ve ümmetin geleceğine de ihanettir. Toplum kaderinin liyakatsizlere teslimi sadece ahlaka değil aynı zamanda “emaneti ehline vermeyi” emreden ilahi emre de aykırıdır.
Ülke artık çalınan sınav sorularını konuşmasa da mülakatlardaki “torpil” iddiaları dillerden düşmüyor. Yazılı sınavda 90 ve üzeri not alanların mülakatta yani sözlü de 50’lere, 60’lara düştüğü ya da düşürüldüğü, yazılıda 60 alanların ise 90’lara ve daha yukarılara çıkarıldığı artık vukuat-ı adiyeden sayılıyor.
Geçenlerde bir öğretim görevlisi “falan fakülte mülakatsız yani iltimassız, torpilsiz şu kadar eleman alacak” diye bir paylaşım yapmıştı, üstelik bu paylaşım eleştirme babından da değildi. Ama hazin gerçeğimizin çarpıcı bir tespitiydi.
Eski sağlık bakanlarından Cengiz Gökçek’in bir sözünü hiç unutmam: “Benim arkadaşım eşitler arasında birincidir, ben arkadaşımı birinci ilan etmekten çekinmem ama arkadaşım önce eşitler arasına girmeyi başaracak.”
Bildiği tanıdığı bir kimseyi -ister eş dost ister fikir yakınlığı olsun- eşitler arasında birinci ilan etmeye kimsenin itirazı olacağını sanmam. İtiraz eşit olmaktan çok çok uzak kimseleri hiç hak etmedikleri makam ve mevkilere taşımayadır. Mesele sadece o kişiye ödenen üç beş kuruş, sağlanan az ya da ciddi kazançlar değildir, o kişilerin devlet kavramına vereceği çok daha büyük zarardır. Osmanlı Devleti’nin çöküşünde cephedeki mağlubiyetler kadar ve belki de ondan da çok kurumlardaki bozulmanın, devlet makamlarının alınıp satılmasının(pişkeş/peşkeş) büyük payı vardır.
Biz Türkler için devlet kavramı saygın bir kavramdır. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” söylemi devlete kulluk kölelik değil devletin tüm kurumları ve tüm saygınlığı ile var olmaması halinde toplumun başına gelecekleri anlatmak içindir. Türk devlet anlayışında “adalet dairesi” diye bir kavram vardır. Devlet toplumu adaletle yönetirse halk hem daha mutlu olur hem daha fazla üretir. Halk daha fazla üretirse devlet daha fazla vergi alır. Devlet daha fazla vergi alırsa daha fazla asker besler, askerini daha iyi donatır. Askeri güçlü olursa devlet güçlü olur. Kısaca budur adalet dairesi ve bu daireye uyulduğu sürece hem halk mutlu hem de devlet güçlü olmuştur. Adalet sarsılmaya başlayınca da devlet kurumu sarsılmaya başlamış ve sonunda toplum da devlet de yıkılmıştır.
Tekrar edelim; kimin hangi görüşte olduğu değil kimin hangi kalitede olduğudur devlete tayinde esas olan, olması gereken. Hırsızlık sadece cepteki ya da kasadaki parayı çalmak değildir, imtihan sorularını, makamları çalmak da bir hırsızlıktır ve suçtur.