Yaşımız kaç olursa olsun, bu tâbiri hepimiz duymuşuzdur...
Nedense, ileri yaşta olanlar, kendilerinden küçükleri hep çocuk veya genç görürler. Yaptıkları bâzı davranışları yanlış hatta saygısızlığa numûne görerek, onları, bu tarzda bir söyleyişle küçümserler. Hattâ hakîr bile görürler.
O ileri yaşlardakiler, hiçbir zaman, kendilerine ‘zamâne ihtiyarları’ sözünü yakıştırmaz / yakıştıramaz ve her zaman, kendilerini, onun dışında tutarlar.
Bu; çok garip bir hâldir!..Hem sosyolojik ve hem de p(i)sikolojik bir hâl!!!
Hâlbuki, nice aksakallı dedeler ve nûrânî çehreli nineler vardı / vardır ki, günlerini, hep nasihat, tevâzû ve müsâmahayla, yardımseverlikle geçirmişlerdir/geçirmektedirler.
Nice ihtiyarlar, gergin olmayan, kimseyi de gerginleştirmeyen, Cenâb-ı Allah’ın kendilerine verdiği bunca ömür için şükredip, tebessümlü hâlleriyle dâima örnek olmuşlardı.
Peki, biz niye olamıyoruz, diye sorup, kendimizi sîgaya çekmeyelim mi?
Çocukken, bâzı büyüklerim, zaman zaman, beni, yanındaki teyzelere/halalara, amcalara/dayılara çekiştirirken, hep ‘zamâne çocuğu” derlerdi. Bu; az da olsa, sevgi de ifade ederdi ammâ bir sitem de taşırdı. Belki de, ben, onu, öyle anlardım. Yoksa, bir büyüğün, evlâdını veya torununu sevmemesi mümkün müdür?
Fakat...zamanla gördüm ki, bu ’sitem’ oldukça yaygınmış!.. Çevremde, kim olursa olsun, tahsillinin veya tahsilsizin dudağının ucunda, bir “zamâne çocuğu veya zamâne genci”dir dolaşıp duruyor.
Elbette ki, sözlüklerde, “aynı zamanda doğan, yaşayan çocuklar, gençler” târîfleri de bulunmaktadır!..Ancak...
Ancak, bu târîf, artık hükmünü kaybetmiş görünüyor!..
Bir de, az da olsa ‘zamâne delikanlıları’ denmesine rağmen; çok sıklıkla, ‘zamâne kızları’ daha yaygındır. Niçin? İşte, sosyologlar ve p(i)sikologlar için, araştırılması gereken önemli bir konu!.
İnsanın insanı hor görmesi asla kabûl edilemez. Çünkü; insan, mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîmde: “Biz, insanı, en güzel biçimde/surette yarattık” (Bknz. Et-Tin, 4) ve “And olsun, biz, Âdemoğullarını, üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışızdır.” (Bknz. El-İsrâ, 70) diye târîf edilmiştir.
Esas olan, bugün, türlü tesirler altında, ‘Yanlış yollara sapma temayülünde bulunan çocuklarımız ve gençlerimiz için hangi tedbirler alınmıştır veya alınıyor?” sorusunun cevabını bulmalıyız.
Bilmeliyiz ki, dünya, bir “ahlâk imtihanı’ vermektedir. İktisâdî, kültürel, askerî veya içtimâî bir takım faaliyetlerin baskı altında tuttuğu bu ‘tecrübesiz veya az tecrübeli’ insanlar, binbir çeşit tazyîkin menfîliğini yaşamaktadırlar.
Her yaş seviyesindeki insanın/insanımızın mes’eleleri, sıkıntıları ve zorlukları farklı farklıdır.
Siz/biz; âile, cemiyet ve devlet olarak, fazla bir şey vermediğiniz/veremediğiniz bir çocuğu veya genci “zamâne çocuğu veya genci” diye aşağılamak, hakîr görmek ve dertlerine çâre aramamak, bulamamak / olamamak hakkına sâhip değilsiniz/değiliz.
Eğer, hâl bu ise, demek ki, gerekli ihtimam ve gayret gösterilmemiştir!..
Hattâ; ortaya atılır, “üniversiteler, bilmem ne evleridir” diyerek, koskoca bir câmiayı zan altında bırakırsınız ve o zaman, sizin de insanlığınızdan söz edilemez.
Bu sebeple; başta maârif, adâlet, kültür ve diyânet teşkilâtlarının çok ciddî olarak, kendilerini sîgaya çekmeleri gerekir.
O hâlde bâzı sorular soralım:
*Efendim, siz, ahlâkî değerleri ön p(i)lânda tutan, yalansız-dolansız bir sistem inşâ ettiniz de, çocuklar ve gençler, buna itiraz mı ettiler?
*Disiplinle baskıyı; demokratik anlayışla lâçkalığı ayırıp, mâkul ölçüler içersinde davranışlara sâhip olabilecek hükümleri getirip uygulamaya çalıştınız da, çocuklar ve gençler, bunu ret mi ettiler, bunun dışına mı çıktılar?
*Okulu kitaplarını, Hazret-i Ali Efendimizin: “Çocuklarınızı, kendi zamanınıza göre değil; onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin” sözününün tatbikatçısı olarak, sâde, anlaşılır, ilmî esaslara göre hazırlamış, onlara okuma zevki veren, geleceklerine dâir hedefler aşılayan bir hacım, üslûp ve sayıda mı sundunuz?
*Her yaş seviyesindeki çocuğumuzu ve gencimizi, kendi zevk-zekâ ve kaabiliyeti ölçüsünde tespit edip, -mümkün olan müşterek maddî fırsatları temin edip- gerekli teşviki mi sağladınız?
*Bu çocukları ve gençleri yetiştirecek olan kişilerin/öğretmenlerin de, mükemmel bir maârifçi olarak yetişmeleri için gerekli zemini hazırladınız ve meslekî hayatlarında, onlara, “insan yetiştirmenin mukaddesliği” ölçüsünde kıymet mi verdiniz?
*Bilhassa gençlerimize, üniversite bitirdikleri hâlde, en azından, karınlarını doyurabilecek bir iş imkânı mı sağladınız?
*Allah ü teâlanın, “en güzel biçimde yarattık” buyurduğu, “en şerefli” varlığa gereken ihtimamı ve değeri mi gösterdiniz?
Şunu da unutmayalım ki; bütün kötülükler, çocuklardan ve gençlerden değil; ekseriyâ, işin erbabı olmayan idâreciler ile, yaşlanmaya başlamış ve yaşlanmış kişilerden zuhûr etmektedir!..Samimiyetle söyleyeyim ki, bu da, ilgililerce araştırılmaya değer bir husustur!..