Kadına yönelik şiddet –maalesef- Türkiye’nin gündeminden düşmemektedir.
Kadın bizde , erkeklere bir emanettir.
Atalarımız, “Yuvayı yapan dişi kuştur” diyerek kadının gerçek anlamda konumunu belirtmiştir.
Aynı şekilde çocuklara da, “ Cennet, annelerin ayakları altındadır” hatırlatmasını yaparak bir ömür boyu bakımları garanti altına alınmıştır.
Yapılan bu tespitler kadının gerek aile ve gerekse toplum içindeki konumunu belirtmektedir. Söz konusu konumunu belirleyen bu değerlerin kaynağı din, örf ,adet ve geleneklerdir.
İnsanlık, “özgürlük ve eşitlik" adlı büyülü sloganlarla kadınları asli misyonlarından uzaklaştırıp köleleştirmektedirler. Azad kabul etmez bir köleliktir bu. Çünkü kadınlarımız bu köleliği ölesiye bizzat istemektedirler.
Bilmiyoruz ki, içinde bulunduğumuz toplum bu işin ne kadarını bilmektedir?
Kadını korumak için önce aileyi korumak gerekmektedir. Aileyi korumak için de önce eğitimi korumak ve kurtarmak gerekmektedir.
Bunun dışında yapılacak her şey ,” boşuna kürek çekmek” olur.
Bunun için de bir; “ 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Yasasını” acilen değiştirerek Batı’nın değil kendi insanımızı yetiştirmeliyiz..
İki; Kadının eğitim ve çalışma hayatı yeniden düzenlenmelidir.
Üç; İstanbul sözleşmesi acilen geri çekilmelidir.
İstanbul Sözleşmesi dini, örfü ve geleneği şiddet kaynağı olarak kabul etmektedir. Söz konusu Sözleşmedeki hükümler kabul gördükçe değil dinden, gelenekten ve örften söz etmek, aileden bile söz edemeyiz.
Başta Sayın Devlet Başkanımız olmak üzere tüm yetkililer konu ile ilgili lehte ve aleyhte konuşanları mutlaka ama mutlaka dinlemelerinin gereğine inanıyoruz.
Ailede, ayırım yapmaksızın din, örf, adet ve gelenekten kaynaklanan değerleri şiddet unsuru olarak gören bir Sözleşmeyi millet olarak kabul etmemiz mümkün değildir.
Aksi halde havanda su dövmek olur ya da bu işi kaynağında değil de musluğunda çözmeye çalışmış oluruz ki , boşa çalışmış oluruz.
Selam ile…