Henüz 14 yaşındaydım ve evimden ilk ayrılışımdı. Gurbetteki ilk bayramımdı ve o türküye ilk defa böylesine hıçkırarak ağlamıştım: “Bayram gelmiş neyime aman anam garibem…”
Tam 10 yıl “bayram” olarak kutlamıştık biz gazeteciler 10 Ocak gününü. 10 yıl boyunca da öyle isimlendirdik 10 Ocak’ı: “Çalışan Gazeteciler Bayramı.” Nasıl kutlamazdık ki; 212 Sayılı “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanun” 10 Ocak 1961 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmişti.
Sağladığı güvenceler itibariyle kanunun yürürlüğe girdiği 10 Ocak tam 10 yıl boyunca basın emekçileri tarafından “bayram” olarak kutlandı. 1971 muhtırası sonrasında bayram olmaktan çıkartıldı “gün” olarak adlandırıldı.
O günlerde patronlar da gazeteciydi, ya çekirdekten yetişme idiler ya da gazeteci ailelerin çocuklarıydılar. Başka bir ifadeyle gazeteler gazetecilerindi. Henüz Sirkeci yahut Londra piyasalarının ya da inşaat sektörünün parası Türk Basınına girmemişti yahut girememişti.
Mesleğin etik kurallarına yabancı ve saygısız sermayenin basın sahasına girmesi ikinci 10 yıldan ve ikinci bir askeri müdahaleden sonra gerçekleşecektir. 12 Mart darbesi/muhtırası bayramı güne çevirmişti, 11 Eylül Darbesi ise Türk Basınını şimdi hepsi de basın sahasının dışına çıkmış/çıkarılmış, kaçmış/kaçırılmış 3 hırslı sermaye grubu ve ta Londralardan özel davetle teşrif eden dörtlüye teslim etmiştir. Sektör dışı patronların sektör dışı transfer yöneticilerinin Türk Basınına vurduğu darbe henüz yeterince incelenmemiştir. Günün birinde bu yapıldığında yaranın çok daha derinlere işlediği çok net görülecektir.
Reklamların “tüketiciye en etkili yoldan ulaşmak” yerine o veya bu güç odağına, sermaye grubuna “yandaş peydahlama” çabasına araç kılınması da basın özgürlüğüne vurulmuş bir başka ağır darbedir. Basına destek olmak, basına katkı vermekle “basını satın almaya kalkışmak” arasındaki büyük farkı göz ardı eden bir yaklaşımdır bu.
Ünlü Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler Hoca “korkmak ayıp değil, ayıp olan insanı korkutmaktır” diyordu. Bugün birçok genç insan akşam yatağa “sabahleyin işsiz kalmak” korkusuyla giriyorsa eğer 10 Ocak ha bayram olmuş ha gün, ne fark eder. Hatta hatırlanmasa, kutlanmasa ne değişir?
Her şeye rağmen kalemini vatanının, milletinin, devletinin, hakkın ve doğrunun, gerçeğin ama sadece gerçeğin emrine veren ve gerçeği tümüyle yazan/yazabilen/yazmak için direnen tüm meslektaşlarımın, özellikle de genç idealistlerin 10 Ocak Gününü kutluyorum. İsteyen bayram desin isteyen gün, ne fark eder?