Ülkücü Hareket benim ömrümün tam elli altı yılını verdiğim ve hiç de pişman olmadığım, tam tersine her zaman gururla bahsettiğim bir hareket. Ama özellikle son zamanlarda hareketin hali ve geleceği, dolayısıyla da bu ülke için derin endişeler duyduğum bir hareket.
Son anketlere bakıyor musunuz, ben hemen hepsine bakıyorum ve üzüntüm bir kat daha artıyor. Sadece birinci parti olmak ve sadece Türkiye Türklüğü için değil, dünya Türklüğü için umut olan Ülkücü Hareket ne yazık ki bir ikisi hariç tüm kamuoyu araştırmalarında barajın altında ve çoğunluğunda da beşinci sırada görülüyor ve bu durum beni kahrediyor.
Sanatkârları, fikir adamları, düşünürleri, aydınları vardı, stratejik ve taktik planları, programları ve mesajları vardı. İsraf ekonomisinden verim ekonomisine geçilecek, millet altı sosyal dilim halinde teşkilatlanacak, ekonomi millileştirilecek, fabrika yapan fabrikalar makine yapan makineler yurdu kaplayacak, fabrika bacaları cami minareleriyle yarışacaktı.
Okulu, camisi, kooperatifi birbiriyle dost ve işbirliği halinde tarım kentlerinden başlayacaktı kırsal kalkınma ve şehirlerle yarışacaktı. Mamur ve müreffeh Türkiye’de her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından olacaktı. Bir başka ifade ile Türkiye “aç hürler tok esirler değil, karnı tok, sırtı pek hürler ülkesi” olacaktı.
Bugünün Türkiye’sinin ülkücü harekete ve onun iyi yetişmiş kadrolarına ihtiyacı her zamankinde daha fazla. Fas’tan Çin’e dek bölgemizdeki “sınırların yeniden çizildiği ve rejimlerin değiştirildiği” bu dönemde demografik yapımız bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde değişiyor/değiştiriliyor. Sınırlarımızın hemen dışında Fırat’ın doğusunda ve batısında yeni yapılar ortaya çıkıyor/çıkartılıyor. Suriye ve Irak Türkleri ecdat yadigârı topraklarında ya asimilasyona ya inkâra zorlanıyorlar, boyun eğmeyenler sürülüyor, öldürülüyor. Çin’de Uygur Türkleri yok ediliyor. Türkiye susuyor, susturuluyor ya da susmak zorunda kalıyor!
Geçmiş inkâr ediliyor, Milli Mücadele kahramanları adi iftiralarla karalanırken vatan hainleri, işbirlikçiler kutsanıyor. Milli Mücadele’nin, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, Cumhuriyet’in kazanımlarının horlanmasına ilk karşı çıkacak olan Ülkücüler sessiz kalıyor. Birçoğunun bu inkârlara bu sövmelere isyan ettiklerini biliyorum ama arkadaşlarımın suskunluklarını anlamıyorum/anlayamıyorum.
Ülkücüler yeniden düşünmek, yeniden derlenip toparlanmak, yeniden bir ve beraber olmak ve milletin gerçek gündemiyle ilgili çözümlerle Türk Milleti’nin karşısına çıkmak zorundadır. Bu hem kendi tarihlerine hem Türklük Alemi’ne karşı görevleridir.
Ülkücülere düşen şuna veya buna ne destek ne de köstek olmaktır. Yeniden “bir dağ gibi bir dev gibi” doğrulmak ve yeniden bu millete umut olmaktır. İktidar olmak, her şeyin “Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından” olduğu 100 Milyonluk Büyük ve Müreffeh Türkiye’yi kurmaktır.