Bugünkü yazımıza Belçikalı tarihçi Leon-E. Halkin’den bazı alıntılar yaparak başlamak istiyorum(Çev. Bahaeddin Yediyıldız,T. Tarih Kurumu yy.):
“Tarihte doğruyu yanlıştan ayırmak, üç temel işleme indirgenir:
1-Herşeyden önce şahitlikleri araştırmak, 2- Sonra onları kontrol etmek,3- Sonunda onları anlamak.
“Diğer taraftan tarih, doğrudan olguların kendisine ulaşmaz, onları vesikalar çerçevesinde yakalar,3 ” der.
Yine aynı yazar; “…Sadece geçmişin tarihi vardır. Niçin? Çünkü şimdiki zaman, dengeli bir yargıya imkan sağlaması bakımından bize fazla yakındır. Şimdiki zaman, tarih açısından tam şekline kavuşmamıştır. O ancak neticelerini ortaya koyduğu vakit, yani geçmiş olduğu zaman tarih için var olmaktadır. Tarih şahitliklerle yazılır, tecrübelerle değil, ve bir savaş labaratuvarda tekrarlanmaz, 5” Der.
Belirtmekte yarar vardır ki bu yazımızda ne birini kurtarmaya ve ne de birini batırmaya niyetimiz vardır. Bizler yazdığımız ve naklettiğimiz olayların ister istemez tanıklarıyız. Tanıklığın doğrusu ve yanlışı vardır. Doğru nakledersek adaleti ihya ederiz, değilse zulmü. Bu duygularla yazmaya ve konuşmaya çalışıyoruz.
İskilipli M. Atıf Hoca’yı da bu noktadan değerlendiriyoruz.
Ankara İstiklal Mahkemesi’nin birinci çalışma dönemi 29 Eylül 1921- 31 Temmuz 1922 yılı arasındadır. Bu süre içinde 13 bin’i aşkın sanık yargılamıştır. Bunların 553’ünü idam ederken 12191’ine de çeşitli cezalar vermiştir. Ankara hariç İstiklal Mahkemelerinin (toplamda 19 tanedir) birinci dönemi 17 Şubat 1921’de sona ermiştir.
İskilipli M. Atıf Hoca Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanmıştır.
Atıf Hoca polis ve mahkeme sorgulamalarında iki şey öne çıkmaktadır:
Birincisi, başkanı olduğu Teal-i İslam Cemiyeti adına Kurtuluş Savaşını verenlerin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün aleyhine yayımlanmış bildiridir. Ancak bu bildiriyi imzalamadığı ve hatta tekzip ettiğini ispat etmiştir. Mahkeme bunu kabul etmiştir. Ayrıca o suçlarla ilgili cezalara Büyük Millet Meclisi Hükümeti af çıkarmıştır. Yani bu suçtan hiçbir şekilde ceza almamış ve suçlu görülmemiştir.
İkincisi; Şapka Yasasına karşı özellikle Rize, Giresun ve Erzurum’da meydana gelen bazı ayaklanmalarla ilgi yapılan yargılamalarda Savcı iddianamesinde Atıf Hoca hakkında şunları söylemektedir:
“… Rizeli asileri tahrik etmek suçuyla yakalanmış kişilerin evleri arandığı zaman, Hoca Atıf Efendi’nin “Şapka ve Frenk Mukallidliği” adındaki kitabı ortaya çıkarılmıştır… Hoca Atıf Efendi’ye gelince: Atıf Efendi, gerçekten o bilinen ve meşhur kitabını 1340’da(M.1924) yazdığını ve Maarif Vekaleti’nin izni ile neşrolunduğunu iddia etmektedir. Yaptığımız araştırmalara göre bu beyanı doğrudur.
Ancak Rize’de, mahkeme heyetiniz tarafından yapılan tahkikata göre; oradaki kitapçıya iki defa kitap gelmiştir. Kitabın bu ikinci defa gönderilmesinin Rize irticai hadisesinde büyük bir etkisinin olduğunu vicdanen kabul etmekteyim. Çünkü Hoca Atıf Efendi’nin kitabı elden ele o kadar çok dolaşmış ve o kadar ehemmiyetle okunmuştur ki; şapka emri çıktı, ne yapacağız denildiği zaman bazı mihraklar tarafından “Hoca Atıf Efendi’nin kitabını okuyunuz” diye telkinde bulunulmuştur. “ (Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları, 1926, Haz: Ahmed Nedim,İşaret Yayınları, s.274).
Bir başka yazımızda Mahkemenin kararını ve infazını konuşma umuduyla selamlar…