12 Mart 2021’de sürüldü piyasaya yalanlar, nefretler ve inkârlarla dolu o kitap. Tam da bu milletin gururla kutladığı İstiklal Marşı’nın kabulünün yüzüncü yılında. Tam da bazı çevrelerin Türkiye karşıtı yeni hamleleri sahneleyecekleri 24 Nisana çok az kala.
24 Nisan, asırlarca ekmeğini yediği Türk Milleti’ne en zor anında utanmazca isyan eden Türkiye Ermenilerinin, ihanetlerinin bedelini namusluca ödemek yerine her ülkenin alacağı ve Türk Milletinin de aldığı kendini ihanete karşı koruma önlemlerini emperyalist efendilerinin talimatı ve işbirlikleri çerçevesinde “soykırımın başlangıcı” olarak sundukları tarihtir.
Bu tarih yaklaşırken hemen her yıl ABD ve diğer tüm dünyadaki Ermeni lobisi Türkiye karşıtı ağır suçlamalarla ortaya çıkar ve hemen her seferinde birkaç ülke de bu kirli oyunda görev alır. Bu yıl görevlerin en büyüğünü ABD’nin üstlenmesi hiç de sürpriz olmaz.
Hans-Lukas Kıeser’in “Talat Paşa-İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı” kitabından bahsediyorum. Daha baştan vermiş hükmünü Kıeser Efendi “soykırımın mimarı” diyerek. Peşin peşin kabullenmiş 1915 olaylarının soykırım olduğu yalanını ve kitabın tamamını bu asılsız iddiayı ispatlamaya çalışarak değil inatla ve sık sık tekrarlayarak doldurmuş.
“Ermeni severliğin” tipik bir örneği olan kitapta sadece Talat Paşa ve sadece İttihat Terakkiciler değil onlarla birlikte Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayı Milliye mensupları da suçlanıyor. Hem Ermeni soykırımı hem de Anadolu’yu Müslüman Türk vatanı yapmakla!
Evet; yanlış okumuyorsunuz hem Talat Paşa hem Mustafa Kemal Atatürk bu vatanı Müslüman olmayan azınlıklardan temizleyerek ve de yurt dışından getirdikleri Müslüman Türkleri yerleştirerek Türk vatanı haline getirmekle suçlanıyor!
Ermenilerin her 24 Nisan’da, Yunanlıların da her 19 Mayıs’ta Ermeni ve Rum soykırımlarını dillendirmelerini anlamak mümkün ama bu topraklarda doğan, bu topraklarda yaşayan ve hala Türk vatandaşı sıfatını taşıyan bizim insanlarımızın bu tezgâha malzeme taşımasını anlayamıyorum ve ömrüm oldukça da anlayamayacağım.
Bu kitabı bu kritik günde piyasaya süren yayınevi de, ilginç bir ismin, Osman Kavala’nın İletişim Yayınları. Yazan ya da yazdırılan şahıs daha kitabın ilk sayfasında, daha teşekkür bölümünün ikinci paragrafında Osman Kavala’dan “olağanüstü bir arkadaş ve hayırsever” diye bahsediyor ve “hiçbir gerekçe gösterilmeden tutuklu bulunmasından” yakınıyor.
Şu sözler de o teşekkür bölümünden: “Çalışmanın başlardaki aşamalarında, İstanbul’daki Anadolu Kültür Vakfı’ndan Osman Kavala’nın desteği araştırmaya başarılı bir başlangıç yapabilmemde kritik önem taşıdı.”
Kitabın önsözünde bir teşekkür daha var. Tahmin etmişsinizdir sanırım o teşekkür de yine Türk adı taşıyan birisine Taner Akçam’a. Yazar Taner Akçam’dan da “Ermeni soykırım çalışmalarının Türkiye’deki öncüsü ve yardımsever arkadaşım” diye bahsediyor.
Tekrar edeceğim ben büyük oyuncuların ve onların kuklalarının ya da Türk’ten kuyruk acısı olanların ihanet ve nefret oyunlarını kabul etmesem de anlarım ama bizim adımızı taşıyan birilerinin o ihanet oyununda bilerek ya da bilmeyerek figüranlığa soyunmasını anlayamam.
Talat Paşa ve İttihatçılar ve onların hem mensubu hem devam olan ve Mustafa Kemal Atatürk ve Milli Mücadelenin asker ve sivil kadroları bize hür, müstakil, egemen ve üniter bir devlet bıraktılar. Nurlar içinde yatsınlar…
Daha yazacağım, bu konu birkaç yazıyla kapanmaz. Bugünkü yazımı Odatv’den Fevziye Özberk’in oldukça güzel ve bilgi yüklü yazısının son cümleleriyle bitireceğim:
“Talât Paşa ve diğer İttihatçı önderlerin başardıkları, yarım bıraktıkları veya başaramadıkları… Başardıklarının kazanımlarını yaşıyoruz. Yarım bıraktıklarının önemli bir kısmını, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde aynı kadronun “cumhuriyetçileri” tamamladı. Tabii halen başarılamamış olanlar var. Onları bugünün ve geleceğin devrimci kuşakları tamamlayacaklar.”(Devam edecek.)