Ağır ama aynı ölçüde haksız suçlamalarla dolu bir kitabın 24 Nisan’a çok az kala piyasaya sürülmesindeki ince büyük oyun nedeniyle başlamıştım bu konuyu yazmaya. Ermeni propagandasının maşası olduğu yadsınamaz yazarın içerideki işbirlikçilere teşekkürünü iki isimle aktarmıştım sizlere: Osman Kavala ve Taner Akçam.
Bu ülkede uzun zamandan beri bir sinsi oyun sahnelenir durur: Yukarıdan İsmet Paşa’yı ve O’nun şahsında CHP’yi, aşağıdan Enver ve Talat Paşalarla onların şahsında İttihat Terakki’yi suçlamak ve açıktan suçlanamayan ya da o günün şartlarında suçlamaya yürekleri elvermeyen Mustafa Kemal Atatürk’ü kuşatmak ve zamanı geldiğinde de O’nun da yerden yere vurmak.
Epeydir birileri o zamanın geldiği kanısında olmalılar ki artık Mustafa Kemal Atatürk de açıktan ve gerçek dışı rezilce suçlamalarla yeriliyor.
İttihat Terakki’yi, Talat ve Enver Paşaları sevmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama onların vatanseverliğini, dürüstlüğünü, yiğitliğini ve Türkiye’nin “müttehit bir Türk vatanı” olmasını onlara ve onların ardılı Kuvay-ı Milliyecilere borçlu olduğumuzu inkâr edemezsiniz. Ederseniz de tarihi gerçekleri inkâr eden durumuna düşmekten kurtulamazsınız.
Zaten söz konusu kitabın yazarı Kıeser Efendi de bu gerçekten yol çıkarak önce Talat Paşa’yı ardından da Mustafa Kemal Atatürk’ü bir taraftan “soykırım diğer taraftan da Anadolu’yu “müttehit bir Türk vatanı” yapmakla suçluyor. Müttehit “bir araya gelmiş, birleşmiş” demek, yani bütünleşmiş yani kaynaşmış bir Türk vatanını kurmakla suçluyor!
Eğer bugün bu ülkede bir milli sermaye -isterseniz siz İslami sermaye de diyebilirsiniz- bunun temeli İttihat Terakki’nin “sermayeye millileştirme” ya da diğer adıyla “milli sermayedar yetiştirme” politikasıyla atılmış, Mustafa Kemal Atatürk devrinde de duvarları yükselmiş, çatısı çatılmıştır.
Bütün İttihatçılar Kuvayı Milliyecidir ya da bir başka ifadeyle bütün Kuvayı Milliyeciler İttihat ve Terakkicidir. Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Hüseyin Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Fethi Okyar, Refet Bele, Nuri Conker, Kara Vasıf Bey gibi birçok asker ve sivil kadrolar hem öncesinde İttihat Terakkicidir hem de sonrasında Anadolu’da işgale başkaldıran Kuvayı Milliyecilerdir.
İttihatçıları “altı yılda koskoca bir imparatorluğu yıkmakla” suçlayanlar artık öncelikle Osmanlıya hakaret ettiklerinin farkına varmalılar. Osmanlı ne bir gecekondudur ne de bir muz cumhuriyetidir. O bir cihan imparatorluğudur. Beylikten devlete, devletten imparatorluğa dönüşmesi iki buçuk asır süren Osmanlının yıkılması da kurulması kadar uzun zaman almıştır. Siz isterseniz İkinci Viyana bozgunundan(1683), isterseniz Karlofça Antlaşmasının(1699) imzalanmasından alınız yıkılmanın başlangıcını, fark etmez, nereden alırsanız alınız yıkılış ta kuruluş gibi iki buçuk asır alır.
Rus Çarı Birinci Nikola, İngiliz elçisi Sir George Hamilton Seymour’a ‘‘Kollarımızın arasında hasta bir adam var. Çok hasta” dediğinde tarih 1853’tür. O tarihte ne İttihat Terakki vardır ortada ne de Talat, Enver ve Mustafa Kemal paşalar.
İttihatçılar batması kaçınılmaz olan bir imparatorluğu kurtarmak için Büyükelçi Altay Cengizer’in dediği gibi “Kaderlerinin Büyük Güçler tarafından kendilerine tebliği edildiğini görmek yerine, kalplerini ellerine alıp uçurumun kenarına gittiler, kaderlerini her şeye rağmen kendileri seçmeyi, mümkün oduğu kadar tarihe ağırlıklarını koymuş olmayı tercih ettiler. Başarılı da oldular.”
Başarılı oldular, Milli Mücadele ile bize bağımsız olan ve ilelebet bağımsız kalması kendilerinden sonraki kuşaklara namus borcu olan bir vatan ve devlet bıraktılar. Hepsi nurlar içinde yatsın.(Devam edecek.)