Bilindiği gibi TURNUSOL KAĞIDI, alkali sıvılara damlatıldığında mavi, asit sıvılara damlatıldığında ise kırmızı rengi alır.
İstanbul Sözleşmesi ile ilgili çıktığından beri yazıyoruz.
Bu konu üst düzeyde tartışılmaya başlandığı zaman da Türkiye’nin gündemine girerek iç politika malzemesi olmaya başlamıştır.
Takip ettiğimiz tartışmalarda görmekteyiz ki, bol keseden atanların bir kısmı söz konusu Sözleşmeyi okumamıştır.
Bu konu iç politika malzemesi olmayacak kadar son derece ciddidir.
Dünya Kadınlar Günü’nde yürüyen kadınların pankartlarıyla , Sözleşme’nin kaldırılmasını protesto edenlerin pankartları aynıydı.
İstanbul Sözleşmesi daha ilk hazırlandığında Türkiye imzalamıştır. Bir yıl sonra da ilgili Sözleşmenin Türkiye şartlarında uygulanması için 6284 sayılı yasa hazırlanmıştır. Nerede ise üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen sonuç olduğundan daha kötü olmuştur. Demek ki, Sözleşme sadre şifa olmamıştır ve bu haliyle de olamazdı.
Neden mi?
Çünkü bu Sözleşme, toplumu toplum yapan ve bu toplumun içinde olması gereken aile kurumunu ayakta tutan örfü, adeti, geleneği ve dini dışlayan ve şiddetin kaynağı olarak kabul etmektedir. Daha açık ve samimi ifade ile dile getirirsek bu Sözleşme Allahsızdır( Md.5,42)
Bu Sözleşme, aileyi yaşatmak için değil, aile üyelerini eşitlik ve özgürlük adına bireyselleştirerek manevi bağları yok etmektedir. Sözde eşitlik ve özgürlük adına aileyi yıkmayı esas alan bu sözleşmeyi savunmak aziz milletimize ihanet, tarihine iftira etmek , translara, feministlere, değerlerimizce ve hatta tıbben doğru kabul edilmeyen cinsel yönelimlere yardımcı olmaktır.
Bunun için diyoruz ki, Kılıçdaroğlu ve Akşener bu Sözleşmeye kimin adına sahip çıkmaktadırlar?
Örneğin; Avrupa ülkesi kabul edildikleri halde Sözleşmeyi imzalamayan Ermenistan, Bulgaristan ,Macaristan, Letonya ve İngiltere gibi ülkeler vardır. Ama sokağa çıkıp da lütilik propagandası yapmıyorlar.
Sözleşme’nin giriş bölümünde, “…erkeklerin de aile içi şiddet mağduru olabilecekleri kabul edilmesine” rağmen nedense kadından hep söz edilmektedir.
Amaç olarak da, “ …aile içi şiddetten arındırılmış bir Avrupa yaratmayı arzu etmek” olduğu ifade edilmektedir.
Sözleşme’nin dördüncü maddesinde her türlü cinsel yönelim güvence altına alınmıştır. Yani erkeğin erkekle, kadının kadınla resmen evlilikleri söz konusu olabilecekti. Bunun yanında cinsel ilişki için eşini yönlendirmesi suç kabul edilecekti(Md.36,43).
“… mağdur şikayetini veya ifadesini geri alsa bileişlemlerin devam edebilmesini sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır” denilerek aile içi tartışmalara, bireyler pişman olup barışsalar da kavga sürecek demektir.
Din, örf, adet ve gelenek tanımayan ve hatta bunları şiddet kaynağı gören bir Sözleşme değil milletimize; insanlığa da bir şey veremez.
Bu Sözleşmeyi geç de olsa kaldıran hükümete teşekkür ediyoruz. Biz, kadınların değil aile içinde, dışında bile şiddet görmelerini istemeyiz. Cennet, onların öpülesi ayakları altındadır. Saygımız onlaradır. Aileyi savaş alanına çeviren İstanbul Sözleşmesi’ne değil. Selam ile…