Bütün yollar tıkalı; bana, sana ve ona!
Getirenler getirdi, zâten bizi oyuna!
Benzeyenleri caba, kurt boyunlu koyuna;
Davul zurna çaldırıp, salon salon oynasak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Hani, eşittik; hani, fark yoktu aramızda;
Hattâ yine fark yoktu, lira-dolarımızda!
Zengin de aynı idi; aynı, fukaramız da;
Yaranamadık gitti, ne eylesek ne yapsak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Bir türlü anlamadık (!), zinâ denen şey neymiş!!!
Onu serbest bırakmak hangi dîn hükmündeymiş!
Fâizi alkışlayan acaba hangi beymiş?
Gözümüzü silen yok hüngür hüngür ağlasak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Söz, oynağın zilinde; hak, hasisin elinde!
Kan, Firavun ilinde; kin, Nemrut’un çölünde!
Mâsûm, zulüm gölünde; rüşvet, filin dilinde;
Adâleti, hürmeti ne yapıp savsaklasak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Yalnız size mi meşrû memleketin meydanı!
Savrulurken mîrî mal, seyreden kim talanı?
Âciz idrâk; zilletle, yaftalıyor kalanı;
Gözlüyor sinsi sinsi, nerden ne araklasak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Olmayacak şeylerden mâna çıkarılıyor;
Devlet benim, kanun ben, nereye varılıyor?!..
Değirmen sele gitmiş; şakşak mı aranıyor?
Hoş bir şey midir söyle yürümek ağır aksak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Kendini göstermiyor, dönüp duruyor ayna!
Zamanın terânesi: Kendin çal, kendin oyna!
Girince, bir gün gelip, karayılan koynuna;
Ne yapsak, hep birlikte gemileri mi yaksak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Yastık altında altın; döşek içinde dolar;
Her gün, bir eli uzun, saçlarımızı yolar!
Türk’ü silmeye memur, et kafalı ufolar;
Hâlâ mı diyorsunuz iki-üç maaş alsak?
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Zâdeler, kadillaklı; hamallık peşinde, genç!
Ceplerde beş para yok, karın gurulduyor: Aç!
Para-pul sende elbet, nereye saçarsan saç!
Helâllikle uyuşmaz, kalpteki kirle pasak;
Üç kâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Huzur hakkı, kul hakkı, çepeçevre toz-duman!
Daha ne söyleyelim, zaman buna tercüman!
Çırpınıyor ahâli: Aman efendim, aman!..
Toplaşsak ve anlaşsak, yeni bir ışık yaksak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Sana, sormak mes’ele, şöyle basit bir soru!
Ağaların, beylerin elbette tuzu kuru!
Onlardan merhametli, nerdeyse el gâvuru;
Kimler elem içinde, bakın kimler şen-şakrak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Senin derdin pırlanta, benimki yavan ekmek!
Haddimize mi ağam, size bir çift lâf demek!
Bahtımızda “pasta” yok, bize düşer kek yemek;
Kendini sîgaya çek, dön de vicdânına bak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Kiminde bisiklet yok; binen kim mersedese?!
Ve iş geldi dayandı, soğanla patatese!
Çok söz edenin ise, yolu gider kodese;
Ağızları bir bantla teker teker bantlasak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!
***
Bir kez duysam sesini, huzurla, sâkin sâkin!
Sağduyuya kulak ver, almıyorsa idrâkin!
Nedir bu hırs, bu hased, bu doymazlık ve bu kin!
Biraz da şu dünyâyı sevgi ile donatsak;
Üçkâğıtçılık serbest (!), kâğıt oynamak yasak!