Fatih Sultan Mehmet Han 1453’de fethetti İstanbul’u ve 1460’da verdi “bir saray yapıla” emrini. 1478’de ortaya çıktı Topkapı Sarayı. Koca Osmanlı İmparatorluğu tam 378 yıl o mütevazı saraydan idare edildi. Aralarında Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi cihan padişahlarının da bulunduğu 24 padişah geldi geçti o saraydan.
19’uncu asra gelindiğinde artık Osmanlı kapitülasyonların pençesinde kıvranmakta, dünkü tebaaları birer birer bağımsızlıklarını ilan etmekte, Avrupa’daki topraklarımız elimizden çıkmaktadır. İsyan edenler sadece Balkanlardaki Hristiyan azınlıklar değildir, Mısır’a isyanları bastırın diye gönderdiğimiz valimiz Kavalalı Mehmet Ali Paşa da isyandadır ve oğlunun askerleri Kütahya önlerindedir. Önce Ruslardan medet umulur, sonra İngilizler girer devreye ve onlar durdurur bizim asi valimizi. Bedelini 1938 Baltalimanı Antlaşmasıyla öderiz İngilizlere.
İki yıl içinde de Fransızlardan Ruslara, Hollandalılardan İtalyanlara ve diğerlerine veririz aynı hakları, imtiyazları. Hak onlara haksızlık bizedir. Kazanan onlar kaybeden bizizdir. Kısacası koca Osmanlı İmparatorluğu artık yarı sömürgedir.
Tam da bu yokluk/yoksulluk günlerinde başlar bizim saraylıların ve vezir vüzeranın, yeni yetme zenginlerin batı hayranlığı daha doğrusu batı mukallitliği. Onların sanayi devrimini tamamlayarak ve dünyayı sömürerek yaptıkları sarayları, kasırları, köşkleri bizimkiler borçlanarak yapmaya soyunurlar. Borcu da borçla kapatarak.
Osmanlı ilk dış borcu 1854’de Kırım Savaşının askeri harcamalarını karşılamak üzere İngiltere’den alır. Arkası çorap söküğü gibi gelecek, Osmanlı 1875’de moratoryum ilan edecek,1881’de de maliyesini alacaklı devletlerin kurduğu ve yönettiği Düyun-u Umumiye İdaresine teslim edecektir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borcu “moratoryum” ilan ettiği 1875’de 233 milyon Osmanlı lirasına yükselmişti ama bunun karşılığında hazinesine sadece 132.830.927 Osmanlı lirası girmişti. Osmanlı sadece borcu borçla ödemiyor, borcun faizini de borçla hem de peşinen ödüyordu.
İlk dış borcu alan Sultan Abdülmecit saltanatı süresince dört defada toplam 16.540.942 Osmanlı lirası borçlandı ve bunun 5 milyon Osmanlı lirasını Dolmabahçe sarayına harcadı. Abdülmecit başladı kardeşi Sultan Abdülaziz ile oğulları Sultan II. Abdülhamit ve Sultan V. Mehmet Reşat hem borçlanmaya hem saray, kasır ve köşk yaptırmaya devam etti.
Dolmabahçe, Yıldız, Çırağan, Feriye, Beylerbeyi sarayları ile Aynalıkavak, Ihlamur, Küçüksu, Beykoz Mecidiye, Maslak kasırları bu dönemin eserleridir. Sultan II. Abdülhamit imparatorluğu 33 yıl süreyle 500 dönümlük arazisi, içindeki kasırları, köşkleri, bahçesi, çini atölyesi, postanesi, camisi ile adeta kent içinde bir kent olan bu saraydan yönetti.
Yapılan sadece padişahlara has saraylar, kasır ve köşkler değildi, onları örnek alan paşalar, vezirler içinde Boğaziçi, Çamlıca, Erenköy ve Adalar gibi gözde mekânlarda 320 kadar konak ve köşk yaptırıldı.
Turan Akıncı “Galata/İstanbul’un 700 Yıllık Karakutusu” kitabında “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1854’den 1914’e kadar 60 yıl içinde 41 kez borçlandı. Toplam borçlandığı miktar 347.372.040 Osmanlı lirası oldu ancak devletin eline geçen meblağ 222.754.219 Osmanlı lirasıydı. Alınan borcun yüzde 35’i olan 124.617.821 lira ise peşin emisyon bedeli, masraflar ve komisyon gideri gibi nedenlerle kesilmişti” der.
Osmanlının Düyun-u Umumiye borçlarının son taksiti genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 1954’de ödendi.
Osmanlıyı örnek almak değil, “tarihin tekerrür etmemesi” için Osmanlıdan ders almaktır akıllı insanın yapacağı iş. Gerçi Mehmet Akif Ersoy merhum “Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!/Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/’Tarih’i tekerrür’ diye tarif ediyorlar./Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” diyor ama biz yine de bir umut beklemedeyiz.
Bu yazının hazırlanmasında Haydar Kazgan’ın “Galata Bankerleri” ile büyük ölçüde Turan Akıncı’nın “Galata/ İstanbul’un 700 yıllık Karakutusu” kitaplarından yararanılmıştır.