İki büyük güftekâr(söz yazarı), iki büyük bestekâr ve iki muhteşem şarkı.
Birinin sözleri Vecdi Bingöl’e, diğerinin sözleri de Fevzi Halıcı’ya ait. Ne Vecdi Bingöl’ü bilmeyen vardır Türk Sanat Musiki ile ilgilenenler arasında ne de Fevzi Halıcı’yı. İkisi de iyi şairdir, ikisinin de birçok şiiri bestelenmiştir hem de Türk Musikisinin büyük bestekârları tarafından.
İki büyük güfte yazarından bahsetmişken iki büyük bestekârdan bahsetmemek olmaz. Biri daha önce diğeri daha sonra dünyaya gelen ve arkalarında birbirinden güzel besteler bırakan ve ne yazık ki kaybettiğimiz değerlerimizden olan iki büyük sanatçı Sadettin Kaynak ve Çinuçen Tanrıkorur.
Ve o besteleri en muhteşem sesler okumuş sahnelerde, radyolarda, televizyonlarda, plaklarda. Hala da okunmakta, hala da zevkle dinlenmekte. Eminim ki yarınlarda da okunacak, yarınlarda da dinlenecek.
Ben Vecdi Bingöl’ün sözlerini yazdığı Sadettin Kaynağın bestelediği şarkıyı Serap Mutlu Akbulut’tan, Fevzi Halıcı’nın sözlerini yazdığı bestesini de Çinuçen Tanrıkorur’un yaptığı şarkıyı da Melihat Gülses’ten dinliyorum. İkisi de harika okuyor.
Sadedettin Kaynak’ın şarkısı “Yüzün güllerden ince/ Sesin bülbülden tatlı/ Gülüşün gonca gonca/ Neşen altın kanatlı” diye başlar, iki kıtadır, iki kıta da nakaratı(tekrar edilen bölümler) vardır. Nakaratı bir başka güzeldir, bir ayrı anlamlıdır: “Günaydın sevgiliye günaydın/ Gönül aydın günaydın/ Dalında biteviye biteviye/ Şakıyan ben olaydım.”
Günlerin aydınlığı yetmez gönüller de aydın olmalı. Olmalı ki kinden, nefretten, hasetten uzak kalmalı, kalabilmeli. Gönüllerin aydınlığı da tek başına yetmez, eğer günler karanlıksa, eğer sabahlar hayırla başlamıyorsa, gönüller daha bir acıyla dolar, daha bir yanar, yakılır. Onun için eski zamanlardan süzülüp gelen İstanbul ağzında “sabah şerifler hayrola” temennisi vardı bizim gençlik yıllarımıza kadar yaşayan. Heyhat artık “hayır dileklerine” de yer kalmadı her tarafımızı kaplayan kinden, nefretten, hakaretten ve hatta tekfirden.
Sıra geldi Melihat Gülses’in o “gül gibi sesiyle” okuduğu şarkıya, üç kıtadır ama ben iki kıtasını alacağım: “Şavkıması sana doğru yolların/ Sana doğru denizlerin çağrısı/ Çırıl çırıl ötelerde bir güzel/ Günaydınım, narçiçeğim, sevgilim. / Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim?/ Bu göğüs kim, bu gözler, bu saçlar?/ Uzak bir özlemde ayak seslerin/ Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim.”
Ne günaydın sözü bize yabancı ne de günlerin aydınlığı. Her gecenin bir sabahı olduğunu öğrenerek büyüdük biz ve çocuklarımızı da öyle büyüttük, büyütmeye de devam ediyoruz. Günaydın ve de hayırlı sabahlar, hayırlı günler söylemlerini sohbetlerimizde, şiirlerimizde, şarkılarımızda yıllarca kullanmışız hem de hiç yanlış düşüncelere kapılmadan. Tıpkı merhaba derken de selam ya da selamünaleyküm derken de kapılmadığımız gibi.
Ne olur aydınlığın kapılarını kapatmaya kalkmasın birileri, ne olur kendi küçük kafalarının içine hapsetmeye kalkmasın bu milletin muhteşem tarihini ve zengin kültürünü. Almaz sizin idrakiniz o büyüklüğü ve altında ezilirsiniz o tarihi ağırlığın.
Biz Müslümanız elhamdülillah ama ne Arap’ız ne Pers ne de bir başkası. Günaydınım, narçiçeğim, sevgilim, biz Türk’üz, biz Türk’ü söyler, Türk’ü çığırır, Türkçe konuşuruz… Sevginin ve sevgilinin dalında biteviye şakıyan olmak dileğiyle…
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE… DİYEBİLENE…