Onların yolu kutluydu, inandılar ve yürüdüler, dönmeyi hiç düşünmeden yürüdüler. Yedi düvele kafa tuttular, ne düşman ordularından ne de işbirlikçi hainlerden korktular ne hainlerin fetvalarına, idam kararlarına ne de aldanmışların/aldatılmışların fermanlarına pabuç bıraktılar.
İnandılar ve yürüdüler. Ölümüne ve ölümün üstüne üstüne yürüdüler ve kazandılar ve bize özgür bir vatan, bağımsız bir devlet bıraktılar. Nurlar içinde yatsınlar.
Ne yazık ki Türk romancısı onların hikâyesini, Türk şairi onların şiirini yazamadı, Türk ressamı o destanın resmini, Türk sinemacısı da filmini yapamadı. Kısacası Türk aydını -Cumhuriyetin ilk on beş yılı bir kenara bırakılırsa- hele de günümüzün aydını onları ne anlayabildi ne anlatabildi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu daha 1922’de henüz destanlar yazılırken ve hafızalar taze iken Sarıkamış’tan yola çıkarak isyan eder Türk aydınındaki nefes yetersizliğine
15 Şubat 1922’de Minber Gazetesi’ndeki köşesinde “Büyük bir milli şair için Sarıkamış’ta yüzlerce destan mevzuu adeta hazırlanmış olarak duruyor” der.
“Fakat korkuyorum ki Türk şairi askerine nispeten Allahüekber dağının tepesine hatta hayalen bile çıkacak derecede kuvvetli değildir; mutlaka yarı yolda nefesi tıkanacak ve çığlarla beraber o sayısız uçurumlardan birine yuvarlanacaktır” der.
İlber Ortaylı Hoca ise Fransız Ernest Renan’ın “Türkler bunu unutturmayacak bir edebi güce sahip değil. Hakikaten bunlar bunu aşabilecek, bunu bir kine çevirebilecek, bir hafızaya dönüştürebilecek milli bir edebiyata sahip değiller” dediğini aktarır ve devamında şunları yazar: “Çok ilginç bir söz bu, çok önemli. Bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Gerçekten de edebiyatımız çok zayıf. Balkan halkları kinini kasaba edebiyatıyla yaşatmaya çalıştı, tabii muvaffak olamadı. Bizim ise tarihçiliğimiz çok zayıf çıktı. “Yaşamaya bak, unut, maziyi unut, öne yürü.” Hiçbir yere yürüyemezsin arkayı bilmeden. Kin tutmak için değil, bilmen lazım.”
Bilmemiz lazım ama ne yazık ki bilmiyoruz. Bazıları da bildikleri halde kimileri siyasi ikballeri kimileri ideolojik saplantıları ve kimileri etnik asabiyetleri kimileri de dedeleri yahut da ninelerinin ihanetleri nedeniyle yalan yazıyor, yalan söylüyor ve ne yazık ki sevgili halkımızın bir kısmı da din adına, ideoloji adına iddiasıyla piyasaya sürülen bu yalanlara gözü kapalı inanıyor.
Cumhuriyet’in yüzüncü yılı yaklaşırken ya da bir başka ifade ile Cumhuriyet yavaş yavaş tasfiye edilirken o şanlı yolcuların kutlu yolculuklarını ve “kanla irfanla kurdukları bu Cumhuriyet’i iyi anlamamız lazım.
Ne diyordu İlber Hoca? “Yaşamaya bak, unut, maziyi unut, öne yürü. Hiçbir yere varamazsın arkayı bilmeden” diyordu. Evet; bilmek zorundayız Hoca’nın dediği gibi “kin tutmak için değil” ama önümüzü görebilmek ve hedefe varabilmek için arkayı bilmek zorundayız.(Devam edecek.)