“Girdap”; adâlete susamışlığın ve hâlâ ona ulaşamamanın hüznü ile, geleceğe ümitle bakmanın gayretini mevzu yapan, genç bir yazarın kaleminden fışkıran muhakeme dolu tahlil yazılarını ihtivâ eden ve aynı zamanda da hâtıra hükmünde tecrübeler sunan bir eserdir.
Bu yazarın adı: Yağız Aksakaloğlu’dur.
Kendi ifâdesiyle; 1992 yılında Karabük’te doğmuş; 2006’da Kuleli Akerî Lisesi’ni kazanmış; 2010 yılında Kuleli Askerî Lisesi’nden dereceyle mezun olarak Kara Harp Okulu’na girmiş; burada, subay kılığına bürünmüş FETÖ’nün hizmetçileri tarafından çeşitli baskılara marûz kalmış; böylece, Kara Harp Okulu’ndan ayrılmak zorunda bırakılmış; 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü kazanmış; buradaki öğrenimini 2014 yılında başarıyla tamamlamış; bilâhâre, Gazi Üniversitesi’nde Yönetim Bilimleri dalında “Kamu Hizmeti Kapsamında Vatandaşlık Anlayışının Değişimi” konulu yüksek lisans tezini, 2017 yılında tamamlayarak doktora öğrenimine başlamıştır.
Bu çalışmaları yanında, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü ve Veryansın TV’de yazmaktadır.
PANKUŞ Yayınları arasında neşredilen 286 sayfalık GİRDAP, iki bölümden hâlinde tertip edilmiş bir eserdir. Birinci Bölüm: F Tipi Girdap ve İkinci Bölüm ise, Askerî Okullarda Katliam başlığını taşımaktadır.
Birinci bölümde; FETÖ ve onun benzeri olarak, dünyada üzerinde, bugüne kadar mevcut teşkilâtlar hakkında mukayeseli geniş araştırmalar yer alıyor.
Şüphesiz ki; yazar Yağız Aksakaloğlu, bâzı tespitlerde bulunarak toplumu uyarıyor ve şöyle diyor:
“15 Temmuz’un ardından iyice ortaya çıkar FETÖ gerçeği, ne yazık ki birtakım siyasî ve şahsî çıkarlar uğruna eksik ve yanlış değerlendirilmektedir” (Sf. 59)
“Darbe girişimi sonrasında askerî okulların hepsi kapatıldı. Bu okullarda okuyan yaklaşık 17 bin askerî öğrenci okuldan atıldı. Yapılan araştırma neticesinde, Fethullahçıların özellikle 2012 yılı ve sonrasında % 90’ı aşan oranda bu okullara sızdığı öğrenildi. Bu durum soru çalma grafikleriyle de desteklendi. Bu yönde birçok örgüt mensubu askerî öğrencinin itirafları oldu. Özellikle2006-2014 yılları arasında yaklaşık 4 bin öğrenci askerî okullardan Fethullahçı sözde subaylar tarafından zorla ayrılmaya sevk edildi. Boş kalan yerlerin ise özellikle 2008 yılı itibarıyla yığınlar hâlinde örgüt mensubu askerî öğrenciler tarafından doldurulduğu biliniyor.”” (Sf. 77)
Eserin ikinci bölümü bir başka cepheden önemli. Büyük ümitlerle subay olmanın heyecanını yaşayan genç Yağız, önceden “fişlendiği için”, henüz Harbiye’nin kapısından girer girmez, birçok arkadaşı gibi, baskı altına alınıyor. Fizikî ve p(i)sikolojik tehditlere ve şiddete mârûz kalıyor. Kendisinin ve kendisi gibi olanların hiç kimseden çâre aramaları mümkün değildir.
Yazar Yağız Aksakaloğlu; bu durumu şöyle anlatıyor: “Türk Silâhlı Kuvvetlerinin stratejik noktalarına yerleşen FETÖ; önlem alınmadıkça güçlendi, güçlendikçe arsızlaştı, arsızlaştıkça kendilerinden olmayan tek bir kişiye dahi tahammül edemez oldu. Harp okullarımızda, askerî liselerimizde sistematik işkence ve tasfiye planlarını devreye soktu.
(...) Tehdit ettiler. Şantaj yaptılar. Her şeye rağmen dayananları itibarsızlaştırdılar. Vatan ve bayrak aşkıyla çırpınan yürekleri askerlik mesleğinden soğuttular. Sınav kâğıtlarında dahi oynamalar yaparak sınıfta bıraktılar. Bunlar yetmediğinde iyimser yolla okuldan ayrılmaya teşvik ettiler, sahte sağlık raporlarıyla okuldan attılar. Benimse, Kara Harp Okulu’nda zorla imzalatılmak üzere önüme bir matbu dilekçe konduğunda yaşım henüz 17 idi. Dilekçede “Hiçbir insanlık dışı hareket veya hakaret görmedim. Tamamen kendi isteğimle ayrılıyorum” şeklinde bir ibare vardı.
İmzalamak istemedim. Karşı koydum. Karşı koydukça önünümdeki yüzbaşı sinirleniyor, bağırıp çağırıyordu. “İmzalamak zorundaymışım yoksa bu kamptan ayrılamazmışım ve beni işkence gördüğüm Sakarya Taburu’na geri gönderirmiş.” Geri dönersem hâlim harap. Takım komutanları çok büyük tehditler savurdu, “Giden geri dönmesin” diye. İmzalamak zorunda kaldım.
(...) Büyük bir hayal kırıklığı ile döndüm memlekete. Yıldızlarım kaymış, hayallerim ve geleceğim mahvolmuştu. Ne yapacağımı bilemiyordum.” (Sf. 107)
Bundan 60 yıl önce, 21 Mayıs 1963 hâdisesi sebebiyle Kara Harp Okulu’ndan atılmış ve o yaşlarda, aynı hisleri yaşamış biri olarak çok muzdarip oldum.
Bilenler, anlayanlar ve hissedenler için, okuldan ayrılış, memlekete gidiş ve orada yaşananlar apayrı birer işkencedir!..Yağız Aksakaloğlu’nun “Askerî Öğrenci Nasıl Olmalı?” başlıklı yazısını da, ayrıca takdirle ve aynı hislerle okudum.
Askerî okulların açımasına dâir görüşlerine de aynen katılıyorum.
Bu işler; “Sizi, Harbiye’den attık fakat üniversitelere de yerleştirdik” demekle olmuyor.
Siyâset dâhil, adâlet’in terazisinde tartılmayan hiçbir mes’ele, hedefe ulaşmış kabûl edilemez!..
Çok benzerlikler olduğu için, yazma ihtiyacı duydum: “Darbelerde Harbiye Olmak” adlı kitabımı şu cümlelerle bitirmişim:
“Bilinmelidir ki, adâletin olmadığı yerde nezâket ve zarâfet olamayacağı gibi, demokrasi ve sosyal âhenkten de bahsetmek mümkün olamaz!..
İktidar olmak için ‘en yüksek oy’u almak şarttır. Ancak; iktidarda kalmak ve onu sıhhatli bir şekilde yürütmek için demokrasi, demokrasi için de adâlet en zarûrî ve hatta birinci unsurdur.
27 Mayıs 1960’ın üzerinden 61, 22 Şubat 1962’nin üzerinden 59 ve 21 Mayıs 1963’ün üzerinden de tam elli sekiz yıl geçti. Hiçbiri, sonuncu kadar tahribat yapmadı. O hâlde bu meseleler hakkında çok daha düşünülecek, çok daha konuşulacak, çok daha istişâre yapılacak, çok daha yazılacak, yazılacak... ve yazılacaktır.” (Bknz. M. Halistin kukul, Darbelerde Harbiye Olmak, Pankuş Yayınları, Ankara, 2021, Sf. 187)
Yağız Aksakaloğlu’nun beyanına göre, 4 bini daha önceki kumpaslarla ve 17 bini de, 15 Temmuz 2016 hâin işgal hareketinden sonra olmak üzere toplamra 21 bin genç askerî okullardan/Harbiye ve Askerî Liselerden atılmıştır.
Ne yazık ki, adâlet esas alınmamış ve suçluların arasında suçsuzlar da yanı kefeye konularak cezâlandırılmıştır.
Adâletsiz demokrasi olur mu? Diye sormak, bu çağda ayıp olmaz mı?
Demek ki, bu çağın demokrasisi böyle!!!
Yazar Aksakaloğlu’nun, kitabını, bana ithâfını sona sakladım. Çok mânalıdır ve söz buraya gelmişken, onu da son söz olarak kaydetmeliyim, diye düşündüm.
Diyor ki: “Sayın M. Halistin Kukul’a/Bir ülkenin çocuklarını ele geçirmek, o ülkeyi ele geçirmektir! Dikkatlerinize sunarım. Saygılarımla. 22/10/21”
Aslında, her şey bu cümlenin içersinde bulunmaktadır: ”Bir ülkenin çocuklarını ele geçirmek, o ülkeyi ele geçirmektir”...
Maârif sistemi, sosyal dayanışma, insanlık anlayışı, sevgi, saygı, hoşgörü... veya zıtları!.. Yağız Aksakaloğlu’nun, “Girdap”la büyük bir hizmet yaptığını düşünüyorum.