Tarih, kimilere göre bir tutku, kimilere göre ise bir masaldır.
Oysa tarih bir hafızadır. O olmadan yaşam olmaz. Hafıza bozukluğu ise NE KONUŞTUĞUNU VE NE YAPTIĞINI BİLMEMEK OLUR Kİ, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, “ömrün en rezil” kesitini ifade eder.
Böyle bir hayatı gerek millet ve gerekse birey olarak hiç kimse yaşamak istemez.
Tarih okumak, insanın kendisine ve başkasına saygı duymasıdır. İnsanı ve doğayı seven herkes, tarihi de sever. Çünkü tarih, insanın ve doğanın geçmişteki serüvenidir. Geçmişini irdelemeyen, geleceğini kurgulayamaz. Gelecek, geçmişin kırıntıları arasından çıkar.
Tarih, okunur da yazılıp yorumlanmaz mı?
Evet, bunların hepsi yapılır. Yapılmaması gereken şey, Tarih’in özel hesaplara evirilmemesidir
Bu konuda son sözü, 25 yıla yakın bir zaman liselerde tarih öğretmenliği yapmış bir kişi olarak söylemem çok zordur.
Niçin mi?
Tarih yazmak, herhangi bir şahıs yada konu hakkında hüküm / karar vermektir.
O halde tarih yazmak demek, bir konuya yada şahsa tanıklık yapmaktır.
Peki, tanıklık yaparken yanlış da yapılabilir mi?
Hem de nasıl?
Bizde modern tarihçilik Batı’ya dayandırılır. Oysa Müslüman bilim adamlarının bu noktada göstermiş oldukları hassasiyete henüz bugünkü ilim dünyası erişememiştir.
Örneğin; Hadis alimlerinin ravilerle ilgili ortaya koydukları “ CERH VE TADİL” sistemine bugünkü tarihçilerimiz henüz ulaşabilmiş değillerdir.
Tarih bilimi zalimin elinde bir zehir, adil bir kişinin elinde de bir panzehirdir.
Tarihi Bektaşı gibi okursanız Ayetten, “NAMAZ KILMAYINIZ” hükmünü çıkaracak kadar istediğiniz yöne evirirsiniz.
Bu nedenledir ki, TARİH, tanıklıktır .Tarihi okur yada yazarken hesabını vereceğimiz bir tanıklık yaptığımızın bilincinde olmalıyız.
Selam ile…