İnsan hayatının her dönemi önemlidir. Gençlik çağı ise, bir başka önem taşır. Ben, onu, dâima, hayatın merkezine oturturum.
Bugün; “Bu cıvıl cıvıl, bu berrak zihinli, zeki, akıllı, ne yapacağını bilen babayiğit, kibar, öğrenme ve çalışma azmiyle dopdolu, herbiri birer cevher olan bu gençliği, biz, niçin arzu edilen tarzda/mükemmel bir sistemle yetiştiremiyoruz? ”diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Millet ve devlet olarak neyimiz noksandır, bilmek istiyorum!..
Bilgimiz mi, hayat tecrübemiz mi, dünya şartlarını kavrayamayışımız mı? Nedir?
Bütün bunları idrâk kaabiliyetimiz mi, muhakeme ve mukayese gücümüz mü silinip süpürülmüştür, onu da, anlamam mümkün değildir!..
Bilgi çağı deyip duruyoruz da, ona giden yollar üzerinde yürüme istidadımız, onunla yeşerip gelişme ve hamle yapma takatimiz mi kaybolmuştur!?
Aslında, her çağ bilgi çağı olmasına rağmen, hızı bakımından, yaşadığımız çağ/asır, buna daha çok muhtaçtır. Bu çağda bilgi’ye doyum olmuyor. Her an yeni bir şeyin icadını duyuyoruz, her an şaşırıyoruz/veya şaşırır gibi oluyoruz ve ardından bir yenisi çıkıyor.
Bu durum; şüphesiz ki, hakîkî mânada bir tekâmül ve bilgiyi hapsetmeyen üniversitelerin başarısıdır.
Türk milleti ve üniversiteleri, ne yazık ki, -münferit gayretler hâriç- bu iftiharımızdan mahrûmdur.
Hiç tereddütsüz söylemem mümkündür ki, bunda, Türk gençliğinin hiçbir suçu/kabahati veya ihmâli yoktur.
Times Higher Education kuruluşunun açıkladığı rapora göre; 2022 Dünya Üniversiteleri Sıralaması’nda, ilk on’un sekizi ABD’nindir.
İlk ikiyüz üniversite içersinde ise, ABD’nin 57; İngiltere’nin 28 ve Almanya’nın ise 22 üniversitesi bulunmaktadır.
Ne acıdır ki; Türkiye olarak, bizim, bırakınız ilk onu, ilk yüzü, ilk ikiyüzü, üçyüzü, ilk beşyüzde bile üniversitemiz bulunmamaktadır.
Almanya ile aynı nüfusa sahibiz. Türkiye’nin, 131’i devlet, 209 üniversitesi vardır.
Düşününüz ki, aynı nüfusa sahip iki ülkenin birinde ilk(200)’e giren üniversite sayısı (22); diğerinde yânibizde ise, (0)’dır. Buna üzülmek değil, kahretmez misiniz?!..
Alman üniversitelerinde üç milyon; bizim üniversitelerimizde dokuz milyona yakın yâni üç misli öğrenci okumaktadır.
Bu sayılar; Alman nüfusun %3.6’sına; Türk nüfusunun ise, %9.6’sına tekabül etmektedir.
Ne yazık ki, bu oran, bu seneden itibaren, üniversiteye giriş puanlarının kaldırılmasıyla daha da artacaktır. Dolayısiyle, her geçen gün/yıl, ‘işsiz üniversiteli’ sayımız daha da artacaktır.
Yukarıda vasıflarını saymaya çalıştığım bu gençlerimiz; ‘her gün değişen ve düşüşe geçen’ bu sistemle(!), dünya ile, nasıl yarışacaktır?
Kaliteli öğretim üyesi-kaliteli öğretmen-seçkin öğrenci-mükemmel hazırlanmış/hantallıktan kurtarılmış/konuşulan Türkçe’yle sâde anlatımlı kitaplar ve (zekâ-kaabiliyet-zevk) esasına dayalı, ‘eleyici’ bir eğitim sistemi, Türk gençliğinin hem okul başarısını ve hem de mezun olduktan sonraki ‘işgücü’ başarısını artıracaktır.
Şu anda, ‘rotasını şaşırtılmış bir istikamette yürütülen’ ve adına ‘sistem’ denilen bir ‘karmaşayla’, gençliğimiz, her geçen gün bocalamakta, p(i)sikolojik tahribata sürüklenmektedir.
Bu işi bilenlerce teşkil edilecek bir ‘bilirkişi heyetiyle’ âcilen tedbir alınmalıdır.
Bu gidiş, gidiş değildir!..
Neticede; hem gençlerimize ve hem de milletimize yazık olmaktadır.