Gece ile gündüzün eşit olduğu Milâdî 21 Mart ve Rûmî 9 Mart günü, bütün Türk toplumlarındaNevruz, Sultan Nevruz, Mart Dokuzu gibi adlarla anılır ve kutlanır. ÇünküNevruz,destanî bir hâdise olan, Türklerin Ergenekon’dan çıkışları ile ilgili bir kavram olarak da çok önemlidir. Bilindiği üzere Türkler, Ergenekon denilen, etrafı yüksek dağlarla çevrili bir vadide, büyük sıkıntılar içinde 400 yıl yaşadıktan sonra kurtulmuşlar, hürriyetlerine ve istiklallerine yeniden kavuşmuşlardır. Ebu’l-Gazi Bahadır Han,Şecere-i Türkadlı eserinde, Çin kaynaklarına dayanarak bu kurtuluşun bir bahar günü (21 Mart) gerçekleştiğini yazar. Bu sebeple, 21 Mart günü, “İstiklâlin kazanıldığı kurtuluş günü” olarak Türklerde yeni bir geleneğin doğmasına yol açmış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiştir. Türkler bugünü bir tabiat, bir diriliş, bir yeniden var oluş ve kurtuluş bayramı, Ergenekon’dan kurtulup bütün dünyaya yayılma günü olarak daima anmışlar ve coşkuyla kutlamışlardır. Çünkü bu özelliği ile Nevruz ya da Ergenekon bayramı, Türkler için aynı zamanda bir kurtuluş bayramıdır. Bu bayramda herkesin her türlü kederini, derdini unutması ve bayram coşkularına katılması istenir ve teşvik edilir. Hatta o gün evinden cenaze çıkan aileler bile neşeli görünmeye çalışırlar. Bu kurtuluş yıldönümünde bütün gönüllerin her türlü karamsarlıktan ve ümitsizlikten uzak durması, geleceğe neşe ve sevinçli bakması gerektiğine inanılır. Türkler, İslâm dinini kabul etmeden önce kutladıkları nevruz bayramı geleneğine, İslâm sonrası da sıcak bakmışlar ve kutlamağa devam etmişlerdir. ÇünküKur’an’da, ilkbaharın gelişi ile tabiatın uyanışı, çok güzel ifade olunmuştur. Hâce suresi 7.âyette şöyle denilir: “Yeryüzünü görürsün ki, kupkurudur. Fakat biz ona su (yağmur) indirdiğimiz zaman canlanır, harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkiden çift-çift yetiştirir.”
Nevruz gününü İslâm’a mal etmek için çeşitli rivayetler de ortaya konulmuştur. Nevruzun bazen millî, bazen dinî, bazen de her iki anlamda ve farklı adlarla kutlanmasının sebebi de budur. Söz konusu rivayetlerin başlıcaları şunlardır:
Bunlar gibi daha pek çok rivayet sıralamak mümkündür. Ancak, bütün bunlara rağmen, Nevruz’un çıkışını ve başlangıcını İslâmiyet’e bağlamak ve İslâmî kaynaklarla açıklamak eksik ve yanlış olur. Çünkü nevruzun Türklerin hayatında İslâmiyet öncesinde de çok önemli bir yeri vardır. Bu rivayetlere gelince, bunlar bize sadece Türklerin nevruza İslâmiyet’ten sonra da sıcak baktıklarını, bu eski ve köklü geleneklerini İslâm inancının güzellikleri ile de bağdaştırmak ve zenginleştirmek istediklerini göstermektedir. Yani atalarımız nevruza yeni dinlerinde de birtakım dayanaklar bulmak suretiyle onu hayatlarından çıkarmamışlar, tam tersine nevruza dinî ve İslâmî bir hüviyet de kazandırmışlardır. Buna rağmen, bizde zaman zaman nevruzla ilgili birtakım tartışmaların da yapıldığı, nevruzun belli bir mezhebe ya da etnik bir gruba mal edilmek istendiği, ayrımcı ve bölücü bir gelenek olduğu görüşünü ileri sürenler de olmuştur. Elbet bunun haklı hiçbir gerekçesi yoktur. Bunlar millî birliğimize düşman birtakım grupların nevruzla ilgili uydurdukları bir yalandan ve iftiradan ibarettir. Nitekim devletimiz de nevruzun her yıl 21 Martta bahar bayramı olarak kutlanmasını resmen kabul etmek suretiyle bu tartışmalara son vermiştir. Çünkü nevruzun çok eski zamanlardan beri hiçbir mezhep ve zümre ayrımı yapılmaksızın bütün Türk boylarında aynı heyecan ve aynı coşkuyla kutlandığı görülmektedir. Gerçekte de nevruzun hiçbir politik anlamı yoktur. Tarih boyunca da olmamıştır. Hep baharın gelişinin, bir bolluk, bereket ve refah devrinin başlamasının müjdecisi ve millî birlik ve beraberliğin, milletçe coşup eğlenmenin sembolü olarak görülmüş ve gerçek anlamına uygun olarak kutlanmış, ateşi, gözyaşını, mezhep kavgalarını, bölücülüğü, ayrımcılığı ve terörü asla akla getirmemiştir. Nevruz, bütün Orta Asya Türk devletlerinde, bugün de aynı heyecanla kutlanmakta, meydanları dolduran binlerce Türk insanı bu vesile coşup eğlenmektedir. Devlet adamları da üstü açık arabalar üstünden kendi halklarına, “Nevruzunuz kutlu ve bereketli olsun” diye seslenmekte ve onları selamlamaktadır.