Bugün, Türkçe’mizde kullandığımız “bey” kelimesi, değişik dönemlerde beg veya beğ olarak da kullanılmış; kökü, Eski Türkçe’ye dayanan güzel bir kelimemizdir.
Sözlüklerde; bir beyliğin başında bulunan kişi, efendi, sâhip, emîr, erkek isimlerinin sonuna getirilen hürmet sözü, koca, ileri gelen adam, reis, nüfûzlu kimse…gibi mânalarda da kullanılmış ve kullanılmaktadır.
“Efendi” mânasına gelmesine rağmen, dilimizde “beyefendi” tâbiri, güvenirlilik ve çok naziklik işâretidir. Kadınlar için, “hanımefendi” sözü de, aynı şekilde, oldumolası kibarlık ifadesidir.
Meşhûr “İstanbul beyefendisi” ve “İstanbul hanımefendisi” tâbirleri, ne yazık ki, kaybolup gitmiştir.
Kısaca; “bey/beg/beğ diye hitap edilen kimse, ‘mûteber kişi’dir. Hangi mânada kullanılırsa kullanılsın, dâima erkeklere mahsustur.
Böylesine mûteber bir vasıf, acaba, bugün yerli yerinde mi değerlendirilmektedir? Soruyu şöyle de sorabiliriz: Her erkek, bu asîl mânasıyla ‘bey’ midir? Hele de, ‘beyefendi ‘denildiği zaman, nasıl bir kişiyle karşılaşmış oluyoruz?
Yûsuf Has Hâcib (1017?-1077?), 1069-1070 yıllarında yazdığı 6645 beyitlik Kutadgu Bilig eserinde, ‘bey’le iligili önemli görüşler ileri sürer ve şöyle der:
“Bak, iki türlü asîl insan vardır: biri-bey, biri-âlim; bunlar insanların başıdır.
(…) Eğer dikkat edersen görürsün ki, dünya beyleri arasında en iyileri türk beyleridir.
Bu türk beyleri arasında adı meşhur ve ikbâli ayan-beyan olana Tonga Alp-Er idi.
O yüksek bilgiye ve çok fazîletlere sâhip idi; bilgili, anlayışlı ve halkın seçkini idi.
Ne seçkin, ne yüksek, ne yiğit adam idi; zâten âlemde ferâsetli insan bu dünyaya hâkim olur.
İranlılar ona Efrâsiyâb derler; bu Efrâsiyâb akınlar salıp, ülkeler zaptetmiştir.
Dünyaya hâkim olmak ve onu idâre etmek için, pek çok fazîlet, akıl ve bilgi lâzımdır.”
(Bknz. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çeviri: Reşid Rahmeti Arat,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1974, Sf. 30-31)
Kutadgu Bilig’de, “bey” kendini şöyle ifade eder:
“Benim bu sertliğim, kaşlarımın bu çatıklığı ve bu asık suratım bana gelen zâlimler içindir.
İster oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misâfir olsun;
Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken, hiç biri beni farklı bulmaz.
Beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olursa, dünya, huzura kavuşur.
Akıllı insan buna benzer bir söz söylemiştir; kim akıllı insanın sözünü tutarsa, iş yoluna girer.
Beyliğin temeli doğruluk üzerine kurulmuştur; doğruluk yolu beyliğin esasıdır.
Bey doğru olur ve ülkeye böyle hüküm ederse, bütün dileklerine kavuşur.” (Bknz. A.,g.,e, Sf. 78-79)
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hûd, 112) âyeti, numûne-i imtisâl olarank Şanlı Peygamberimiz nezdinde, herkesin rehber alacağı bir hükümdür.
“Bey”; beyliğin/devletin başında bulunan en salâhiyetli ve mes’ul kişidir.
Başkan’dır. Cumhurbaşkanı/Cumhurreisi/Devletbaşkanı/k(ı)ral/sultan/şansölye/ imparator/emir/şah/hükümdâr/padişah/vâli/kaymakam/ şef/müdür/ hattâ rektör/dekan/patron’dur.
Peygamber Efendimiz bir hadîslerinde şöyle buyurmaktadır: ”Dört sınıf halk ilahî gazaba uğrarlar: (Bunlardan biri): “Zulüm ve haksızlıkta bulunan devlet adamları” dır. (Bkz. 1001 Hadis, Mehmet Arif, Birinci cilt, Tercüman 1001 Temel Eser, Tarihsiz, sf. 72)
Başka bir hadîslerinde de şöyle buyurmaktadırar: “Kim, ilâhî gazabı dâvet edecek söz ve hareketlerle bir sultanı (Devlet başkanını) râzı etmeye çalışırsa, Allah’ın dininden çıkar.” (Bkz. A., g.,e., İkinci Cilt, Sf. 363)
Demek ki, “bey(lik), lâf ile değil, adâlet’le oluyor.
Yûnus Emre diyor ki:
“İşidün hey ulular âhır zamân olısar
Sağ müslüman seyrekdür ol da gümân olısar
Danişmend okur dutmaz derviş yolın gözetmez
Bu halk öğüt eşitmez sağır hemân olısar
Gitdi beğler mürveti binmişler birer atı
Yidüği yoksul eti içdüği kan olısar”
Bknz. Yûnus Emre Dîvanı, Hazırlayan: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, bky, İstanbul, Ekim 2006, Sf. 51-52)
Yûnus Emre; bâzı “beğler”in yolundan sapmış olabileceğini de şöyle ifade eder:
“Miskin âdem oğlanı nefse zebûn olmuşdur
Hayvan canavar gibi otlamağa kalmışdur
(…) Beğler azdı yolından bilmez yoksul hâlinden
Çıkdı rahmet gölinden nefs göline talmışdur
Yûnus sözi âlimden zinhar olma zâlimden
Korkadurun ölümden cümle doğan ölmişdür” (a.,g.,e., Sf. 63)
Allah; “beğler”i, “yolından azdı”rmasın!..Zîra; onların sapkınlığı, sâdece kendilerine değil, cemiyetin/insanlığın da felâketine sebebiyet verir!..
(Gümân:şüphe, zan; dânişmend: Bilgin; hemân: aynı şekilde, öylece, derhal; Mürvet=mürüvvet:insâniyet, erlik, adamlık, mertlik, yiğitlik, iyilik severlik; zebun:Zayıf, güçsüz, âciz, kuvvetsiz; zinhar:sakın, kat’iyyen, aslâ)