Çok uzatmaya gerek yok hemen soralım soruyu: “Basın hürriyeti kim için önemli; gazeteci için mi yoksa okuyucu için mi?”
Ya da şöyle de sorabiliriz bu soruyu: Yasaklanan ya da yasaklanmak istenen haber verme özgürlüğü mü yoksa haber alma özgürlüğü mü?
Evet; eski tabirle gazeteciliğin yeni tabirle de basının ya da medyanın oldukça kirlendiği doğrudur. Hatta kirlenmekten öte kire battığını söylemek de mümkün ve doğrudur. Doğrudur da temizlenmenin tek yolu basın özgürlüğüne sansür uygulamaktan mı geçer? Hele de kurumların temelinden sarsıldığı ve kurumlara güvenin her geçen gün biraz daha azaldığı bir durumda.
Bir zamanlar, çok da uzak olmayan bir zamanlar, yani şu lanetlik 11 Eylül darbesine kadar basın “basın dışı sermayeye” kapalıydı. Babadan oğula, dededen toruna o geleneğin ve ahlakın içinden gelenlerin ya da en alttan başlayıp kademe kademe patronluğa yükselenlerin mesleği 1980 darbesiyle birlikte “basının gücünü para kazanmak için kullanan” patronların eline geçti ve rayından çıktı.
Hele de “sosyal medya” denilen “başıboşluk ve ucuzluk” ortamında tamamen değerlerinden uzaklaştı hatta -hala direnebilen az sayıdaki onurluları istisna ederek söyleyebilirim ki- değersizleşti.
Türkiye’deki sermaye sahipleri yetmemiş olacak ki yurt dışından sermaye sahipleri geldi ya da getirildi. Gelenler sadece sermaye sahipleri miydi? Elbet te değil, bir de kimi Paris’ten kimi Moskova’dan yorumcular getirildi, önce köşeler sonra gazeteler ve en sonunda da radyolar, televizyonlar, kısacası medyanın tamamı ellerine teslim edildi.
İşimiz çok zor. Şirazesinden çıkan basını yeniden derlemek, toparlamak ve gerçek kimliğine kavuşturmak çok zor.
Bir zamanlar kurallar vardı, 5 N 1 K gibi, haberi doğrulatmadan vermemek gibi, hakkında iddiada bulunulan şahsa da başvurmak ve ne dediğini sormak gibi. Yasalar vardı Basın Ahlak Yasası gibi. Aslında yasa değildi, bir mesleki kuralları bütünüydü, hepsi o kadar. Ama herkes titizlikle uyardı, kendisini uymaya yükümlü hissederdi.
Şimdi artık ne kurallar kaldı ne de ahlak yasalarının sözü ediliyor.
Eskiden haberi atlamak suçtu şimdi görmek, duymak, yazmak ve söylemek suç sayılır oldu. Eskiden haberi atlayanı gözünün yaşına bakmaz kovarlardı, şimdiler de haberi atlamayan kovuluyor.
Tekrar başa döneceğim ve soruyu bir daha soracağım:
“Gazetecinin haber verme özgürlüğü mü yoksa halkın haber alma özgürlüğü mü? Önemli olan hangisi?”