M. Halistin KUKUL

KURTULUŞ GÜNLERİ

M. Halistin KUKUL

 Şanlı Peygamberimiz’in, “Vatan sevgisi îmandandır” hadîs-i şerifiyle başlayayım.

     Allah, kimseyi, vatansız ve bu şuûrdan nasipsiz bırakmasın, diye duâ ederek de devam edeyim.

     Türk milleti olarak, pek çok mekânı vatan edinmiş, köklü, şanlı, merhametli ve cesur bir milletiz.

     Büyük şâirimiz Yahya Kemal’in “Edebiyata Dâir” adlı eserinde dediği gibi, “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır”. Onlara, hâlâ, bu gözle bakarız.

     Çünkü, oralarda, şanlı ecdadımızın izleri/eserleri ve mezarları hâlâ bulunmakta ve milyonlarca soydaşımız yaşamaktadır.

      Dolayısiyle; dünyanın pek çok yerinde, bu muhteşem târihî mirastan intikal eden, “Türk Yurtları” mevcuttur.

      Osmanlı-Türk Cihân Devleti’nin yıkılışından doğan Türkiye Cumhuriyeti ise, hiç de kolay kurtulmamış ve kurulmamıştır. Kim ki, bunu inkâra kalkışır, ya büyük çapta gafildir yâhûd da tam mânasıyla hâinlik üzredir.

      Şahsen; yaşadığım zaman içersinde, hem şehirlerimizin kurtuluş günleri, hem de dînî ve millî bayramlarımızın mânevî heyecanı, coşkunluğu ve şuûruyla bugünlere geldim. Duyduğum, gördüğüm, okuduklarımla, bu, hep böyle devam ederek zamanımıza ulaşmıştır.

       Her şehrimizin ayrı mâcerâsı olmasına rağmen, topyekûn istilâ hâlindeki bir coğrafyada yaşayan insanların müşterek hisleri, müşterek idrâkleri ve müşterek kükreyişleri, bu zulüm çemberlerini teker teker parçalamış ve hem kurtuluş ve hem de TÜRK adıyla yeni bir devletin kuruluşuna vesîle teşkil etmiştir.

     Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlayan bu muhteşem fakat zor hareket; milletle kurulan sağlam temelli irtibat ile, zaferle neticelenmiştir.

       “Ya İstiklâl Ya Ölüm!” haykırışının mânasını iyi bilmek ve kavramak lâzımdır.

        13 Eylül 1921’in o zor ve çetin zamanlarında, “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” kürkreyişini çok iyi idrâk etmek gerekir.

        Ve elbette ki; “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”  şahlanışının özüne/köküne iyi nüfûz edilmelidir.

        Şehirlerin kurtuluş günü yok demek, vaki olan hâdiseleri inkâr etmek, yalan söylemenin de ötesinde vahim bir millî şuûr mahrumiyetidir. Şehitlerin ve gaazilerin  haklarına alenen tecâvüzdür.

     19 Mayıs 1919 hareketinin bir gün öncesini yâni 18 Mayıs Anadolu’sunun durumunu görmemek/görememektir. Bu da; bu azîz vatanı hiç kimse istilâ etmedi demekten başka bir şey değildir.

    Bu da; istilâcıları yok farzetmektir, korumaktır.

    Siz yâni bu düşüncede olan kişi veya kişiler; İngiliz, F(ı)ransız, İtalyan, Rus, Ermeni, Yunan vesâire, bu vatanı işgal etmedi, paylaşmadı mı demek istiyorsunuz? Yâni, mes’eleye, onların cephesinden, onların safından mı bakıyorsunuz?

        Batı Anadolu’daki yangınlar, tecâvüzler, katliâmlar nasıl unutulur?

        Adana, Maraş, Urfa’daki zulümler nasıl idrâk edilmez?

         Erzurum, Kars, Van, Erzincan, Trabzon, Samsun’da… İngiliz’inden Ermeni’sine F(ı)ransız’ına, İtalyan’ına kadar cirit atanları göremeyen gözler, hangi mevkide bulunurlarla bulunsunlar, Türklük ve Müslümanlık dâiresi içersinde asla yer edinemezler.

          Büyük şâirimiz Yahya Kemal, “Eğil Dağlar” adlı kitabında şöyle diyor:

         “İzmir’e Yunan baskınından sonra Anadolu’da birdenbire parlayan mukaddes ateş ve dökülen mukaddes kan, bu milleti müebbet yaşatacak iki unsurdur…Vatan acılarını, tatmadan evvel anlayamıyorduk!”

      Türk milleti, tarih boyunca, yüz yirmi civarında İmparatorluk, devlet, beylik kurmuş ve bunların çoğu da şu veya bu sebeple yıkılmıştır.

       Şimdi, siz, ne demek istiyorsunuz?

       Şanlı Türk Cumhuriyeti, durup dururken mi binlerce ve binlerce  şehit verdi?

       Yâni; bu Şanlı Türk Cumhuriyeti, kanlı mücâdeleler sonunda kurulmadı mı demek istiyorsunuz?

       Demek ki, siz; “Vatan acılarını tatmanın”,  ne mânâya geldiğini hâlâ anlamış değilsiniz!..Yazıklar olsun!..