Osman KARA

BİR OSMANLI PADİŞAHI VE KAYBEDİLEN VATAN TOPRAKLARI (I)

Osman KARA

İnsanlar hata yapar; siyasetçiler ve devlet adamları da insandır ve hata yaparlar. Önemli olan hata yapmaları değil, hata da ısrar etmeleridir. Hem de hataları defalarca ortaya konduğu halde.

Lafı elbet bir yerlere getireceğim ama önce bir portre vereyim, sonra getiririz lafı getireceğimiz yere. Portreyi çizen ünlü akademisyen Nur Bilge Crıss. Nur Bilge Hoca’yı ünlü tarihçi İlber Ortaylı “Prof. Tarık Zafer Tunaya hocamızın Türkiye’de Siyasal Partiler Tarihi/Mütareke Dönemi(2.cilt) olarak kaleme aldığı ve o vakte kadarki bilgilerin çok dışında gözlemler sergilediği önemli eserinden sonra bu konuyla ilgilenen en önemli yazarımızdır” diye tanımlar.

“Abdülhamid devri Avrupa ve Rus emperyalizmine dış politika ve diplomasi vasıtasıyla bir direniş devridir. Padişah bir yandan idare-i maslahat veya ekonomik, hukuki ödünler, antlaşmalar yöntemleriyle emparyalizmi pasifize etmeye gayret etmiş, diğer yandan devlet yönetimi ve kültürü olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun bir Avrupa devleti olduğunu vurgulamak için eğitim ve sağlık kurumlarına yatırım yapmış, Dar-ül Muallimin ve Dar-ül Muallimat erkek ve kadın öğretmen okulları, ilk ve ortaokullar kurmuştu. Cuma Selamlığı, halifelik unvanını öne çıkarmak, dünya fuarlarına katılmak(diğer devletlerde olduğu gibi), İtalyan ustalara Osmanlı arması yaptırmak veAvrupa klasik müziği, resim, tiyatro ve mimari gibi alanlarda Batı kültürüne açık bir çağdaşlıksergiliyordu.”

Burada özellikle “Avrupa klasik müziği, resim, tiyatro ve mimari gibi alanlarda Batı kültürüne açıK bir çağdaşlık sergiliyordu” cümlesi üzerinde durmak gerekir. “Batı kültürüne açık çağdaşlığı” Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’e bir eleştiri konusu yapan sözde Osmanlı sevdalıları bakalım buna ne diyecekler?

Şöyle devam eder Nur Bilge Crıss:  

“İtalyan ressam Fausto Zonaro 1896’da saray ressamı olarak atanmış, padişahın babası Abdülmecid devrinde Mızıka-ı Hümayun’da öğretmenlik yapmak üzere görevlendirilen Guiseppe Donizetti ve müzikologların Osmanlıda Lizst ekolü olarak müzik eğitiminde uyarlayacağı ekolün yaratıcısı Franz Lizst İstanbul’da konserler vermiş ve öğrenci yetiştirmiş; Abdülhamit gençliğinde Callisto Guatelli Paşa gibi müzisyenlerden piyano ve keman dersi almış; Mızıka-ı Hümayun şefliğine Fernando D’Arenda’yı atamıştı. Kendi söylemiyle “Doğu müziğinin elem Batı müziğinin neşe verdiğini” ifade eden Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’nda tiyatro yanında operetler de sahneleniyordu. ”

Bir başkası daha var, Sultan Abdülhamid’in kızı Şadiye Osmanoğlu. “Babam Abdülhamid/ Saray Ve Sürgün Yılları” adlı anı kitabında “İtiraf edeyim, şark müziğinden pek hoşlanmazdım” der. Yine aynı kitaptan bir başka alıntı: “Avrupa’dan hususi kumpanyalar getirtilirdi. O devrin meşhur artisti Rejane, müteaddit defalar Paris’ten gelmiş ve temsiller vermiştir”   

Şadiye Osmanoğlu da “piyano çalar, mandolin ile de ilgilenirmiş. Hele bir de “babasının verdiği” “Player” marka bir piyanosu varmış ki “eşini müddet-i hayatında ne İstanbul’da ve ne de Fransa’da görmüş”

Tarih bilinmez değil, yeter ki bilinmek istensin. Ama ne yazık ki hem tarih bilmiyoruz hem de bilmediğimiz tarih hakkında ahkâm kesmekten geri durmuyoruz.

Hakkında en çok ahkâm kesilenlerden birisi de Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamit’tir. Nasıl bir dindar, nasıl koyu bir Müslüman olduğu, imparatorluğu nasıl savunduğu ve “bir gram” ya da “bir karış toprak” vermediği anlatılır ısrarla. Bu yanlışa ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da ortak.

Sultan II. Abdülhamit Han’ın “bir karış” ya da “bir gram” toprak kaybetmediği gerçek dışıdır. Çok toprak kaybetmiştir hem de çok, Türkiye’nin hemen hemen iki katı.

Sayfada yer kalmadı. Sultan II. Abdülhamid’in kaybettiği toprakları da yarın anlatırız kısmet olursa…