Osman KARA

BİR FETVA, BİR MAHKEME VE BİR HALİFE

Osman KARA

Aslında iki fetva vardır Milli Mücadele döneminde yayınlanan; birisi tam bir ihanet fetvası, diğeri de bir vatanseverlik timsali. Biri İstanbul’da yayınlandı diğeri ise Ankara’da. İstanbul fetvasını Şeyhülislam Dürrizade Esseyit Abdullah yayınladı, Ankara fetvasını ise Müftü Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi. Biri Milli Mücadele karşıtı, diğeri Milli Mücadele yanlısıydı. Milli Mücadele karşıtı İstanbul fetvasını altmış küsur, Ankara fetvasını ise yüz seksen kadar din adamı imzaladı.

Bu yazının konusu iki fetvanın karşılaştırılması değil. Böyle bir mukayese başta Mehmet Rıfat, Ahmet Hulusi, Abdurrahman Kamil ve diğer vatanperver din adamlarına saygısızlık olur. Böyle bir saygısızlıktan hicap ederim.

Bu yazının konusu sadece Dürrizade Abdullah fetvası da değil, bir de mahkeme kararları var. Nemrut Mustafa Divanı Harbi Örfisini verdiği idam kararları. Bir de hem bu idam kararlarını hem de o ihanet fetvasını onaylayan bir halife! Bu yazının konusu sadece bu da değil, bir de güncel bir karar var yürekleri sızlatan, en azından sızlatması gereken.

11 Nisan 1920’de verilir ve hemen yayınlanır Dürrizade Abdullah Fetvası. Oldukça uzundur. Özetle “Milli Mücadele’yi başlatanlar ve yönetenler hak hukuk tanımayan hain, cani, bâği(asi), şaki, hilafet ve saltanatı yıkmaya kalkışan kişiler olarak tanımlanıyor ve kişisel çıkarları için halktan zorla vergi aldıkları, asker topladıkları, huzur ve sükûnu bozmak için yalan haber uydurdukları, karışıklıklara sebep oldukları” öne sürülüyor. Halk Milli Mücadelecilerle yani “tek dağ başı mezar kalıncaya kadar vatan ve millet yolunda vuruşmaya” yemin etmiş kahramanlarla savaşmaya çağırılıyor.

“Memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak dince yapılması gerekli olup, Allah’ın “öldürünüz” emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır” diye soruyor ve kendi sorusuna cevabı yine kendisi veriyor: “Allah bilir ki farzdır.”

Yine soruyor ve yine kendisi cevaplıyor: “Halife Hazretleri tarafından sözü edilen asilerle savaşmak üzere görevlendirilen askerler, çarpışmazlar ve kaçarlarsa büyük kötülük yapmış ve suç işlemiş olacaklarından dünyada şiddetle cezayı, ahirete de çok acı azabı hak ederler mi? El cevap: Allah bilir, ederler”

Burada “sözü edilen asiler” Mustafa Kemal Paşa ve O’nun safında vatan, din, devlet ve bayrak mücadelesi veren kahramanlar. Kazım Karabekirler, Rauf Orbaylar, Ali Fuat Cebesoylar, Mustafa Fevzi Çakmaklar, İsmet İnönüler ve diğerleri…

Bir fetva daha: “Bu takdirde Halife askerlerinden öldürenler gazi, asilerin öldürdükleri şehit sayılır mı? Beyan buyrula. El cevap: Allah bilir ki, sayılırlar.”

Buraya bir noktalı virgül koyup bir başka ihanet belgesine geçelim, Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harb-i Örfi’sinin idam kararlarına. Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’i, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’i idama mahkûm eden aşağılık bir mahkemeye ve o mahkemenin bir o kadar aşağılık idam kararlarına…

11 Mayıs 1920’de ilk idam kararlarını verir söz konusu mahkeme ve altı kişiyi idama mahkûm eder. Bu isimler şunlardır: Mustafa Kemal(Atatürk) Paşa, Kara Vasıf(Karakol) Bey, Ali Fuat(Cebesoy) Paşa, Alfred Rüstem(Ahmet Rüstem Bilinski) Bey, Dr. Adnan(Adıvar) Bey ve Halide Edip(Adıvar) Hanım.

Aynı mahkeme 13 gün sonra da Mareşal Fevzi Çakmak’ı, 6 Haziran’da ise tam on yedi kişiyi idama mahkûm edecektir. Sıradan on yedi kişi değildir bunlar, komutan, milletvekili, müftü, müsteşar, mutasarrıf, kısacası on yedi vatansever, on yedi Milli Mücadele önderi.

Savunma Bakanlığı Eski Müsteşarı Albay İsmet, 12, Kolordu Kumandanı Albay Fahrettin, 3. Kolordu Kumandanı Albay Selahattin, 14. Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa, Bursa’da 1. Tümen Kumandanı Albay Bekir Sami, 2. Kolordu Kumandanı Albay Cafer Tayyar, İsmail Fazıl Paşa, Celalettin Arif Bey, Hamdullah Suphi Bey, Cami Bey, Bekir Sami Bey, Hakkı Behiç Bey, Rıza Nur Bey, Yusuf Kemal Bey ve Fatin Bey.

Bu kadar değil, iki de müftü var, birisi Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat Efendi diğeri de Karacabey Müftüsü Mustafa Fehmi Efendi.

Milli Mücadele karşıtı o fetva ve bu mahkeme kararı tam bir kepazeliktir, vatana ihanettir. Ama tek başlarına bir anlamları yoktur; mutlaka bir üst makamın onayına ihtiyaç vardır. O makam saltanattır, o makam hilafettir ve o makamda oturan da o aşağılık fetva ve o aşağılık idam kararlarını onaylayan da Halife Sultan 6. Mehmet Vahdettin’dir.

Bu onaydan 2 yıl sonra İngilizlere sığınan, onların nezaretinde ve himayesinde ülkesinden kaçan halife sultan ve bu onaydan tam 102 yıl sonra Pendik’te bir sokağa adı verilen Sultan Vahdettin!

Bu nasıl bir gaflettir?