Çok gerilere gitmeyeceğim.
Kaç kişi bilir artık “Ben bir Türk’üm dinim cinsim uludur” diyen Mehmet Emin Yurdakul’u ya da o şiirin devamını:
“Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur,
Türk evladı evde durmaz giderim…”
Ziya Gökalp’in “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan/ Vatan; büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan” beytini her ülkücü bilir, en azından bilmesi gerekir. Bırakın ülkücüleri bu ülkenin birçok vatandaşı da bilir.
Ne Yahya Kemal Beyatlı, ne Faruk Nafiz Çamlıbel, ne Orhan Şaik Gökyay, ne de Orhan Seyfi Orhon’dan bahsedeceğim. Dedim ya çok gerilere gitmeyeceğim.
Tamam; çok gerilere gitmeyelim ama Arif Nihat Asya’yı görmezden mi gelelim.
Tamam; “Bayrak” şiiri müfredattan çıkartıldı, artık törenlerde okunmuyor/okutulmuyor ama “Şehitler tepesi boş değil/ Toprağını kahramanlar bekliyor/ Ve bir bayrak dalgalanmak için;/ Rüzgâr bekliyor” dizelerini bu ülkenin Cumhurbaşkanı yeri geldiğinde dillendirmiyor mu? Ya da “Yürü; hala ne diye oyunda, oynaştasın?/ Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” dizelerini sık sık tekrarlamıyor mu?
Biz genç ülkücüler nasıl da severek okurduk o şiirleri, hele de “Yeryüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen/Söyle, seni oraya dikeyim!” diye biten o Bayrak şiirini.
Hadi kaptırdık Arif Nihat Hoca’yı hiç olmazsa Yavuz Bülent Bakiler’i vermeseydik ellere. Heyhat o da gitti. Ve biz onun şiirlerini de unuttuk.
Ne güzel ve ne muhteşem bir ifadeydi o:
“Bizim türkümüzde gurbet var artık,/Hasret var, yürek var, toprak var balam/ Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar/ Tiyan-Şan, Kadır-Gan dağlarına dek uzar/ Kim demiş vatanımız Edirne’den Kars’a kadar?”
Basri Gocul, Mustafa Kayabek, Dilaver Cebeci, Mevlüt Yılmaz Uluğtekin ve unutulmaya terkedilmiş onlarca Türk ve Türkçü şair bizimdi, bizdendi; ne yazık ki sanatla bağını koparan camia önce şairlerini unuttu.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ayrı bir fasıldır. Bu ülkenin Nazım Hikmet ne kadar büyük bir destan şairi ise Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da bir o kadar büyük destan şairidir. Kürşad İhtilali Destanı, Malazgirt Destanı, Bozkurtların Destanı ve diğer şiirleri. Artık Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dilinde “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber” dizesi.
“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma/Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a/ Bozkurtlar ordusu geçti hücuma/ Yeni bir şevk ile gürledi gökler/ Ya Allah… Bismillah… Allahuekber…”
Hüseyin Nihal Atsız’ın yeri ayrıdır bu davada. Ayrı olması da gereklidir. Tıpkı Ziya Gökalp gibi, tıpkı Yusuf Akçura gibi ve Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi. Atatürk’ü bu sırada yazdığım için sakın kimse yanlış anlamasın; bu bir benzetme değildir, bu bir örnektir, bu bir öncüdür, bir idealdir, bu kurucu iradenin ta kendisidir.
Hüseyin Nihal Atsız’a dönünce söyleyeceklerim çok nettir: O fikir adamıdır, O yazardır, O tarihçidir, O edebiyatçıdır ve O şairdir. Kısacası O her şeydir Türklük ve Türkçülük davasında. Ne yeri dolar ne de benzeri yetişir.