Dr. Işık ÖZKEFELİ

NİYETLER ALENİYET KAZANIRKEN

Dr. Işık ÖZKEFELİ

“Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan” daha önce Anayasa Mahkemesince mahkûm edilen mevcut iktidar partisinin 17 yıllık iktidarı boyunca yavaş yavaş ve sindire sindire sürdürdüğü, laiklik ilkesini yok etmeye yönelik eylemleri artık fütursuz bir noktaya evirilmiştir.

Bilindiği gibi 14 Aralık 2019 tarihli resmi gazetede faizsiz finans kuruluşlarının bağımsız denetimini yürütecek denetçilerin uyması gereken etik kurallar ve denetim standartları belirlenirken aile bireylerine kısıtlama, tarafsızlık, kurumun gücünden faydalanmamak, kurum imajını yıpratılmaması, gibi evrensel ve çağdaş değerler yerine dini argümanlar ve fıkıh esaslarına vurgu yapılarak, Denetçinin davranışlarının İslami değerler ile uyumlu olması gerektiği belirtildi.

Kamuda türban serbestliği ile başlayan süreç nerede ise tüm okulların imam hatibe dönüştürülmesi, imam hatip mezunlarının ve tekkelerden çıkan mensuplarının devlet kadrolarına yerleştirilmesi, imamlara nikâh kıyma yetkisi verilmesi, valiler ve belediye başkanlarının dini referans alan uygulamaları, tekkelerin rahatça faaliyet göstermesine izin verilmesi, gibi pek çok örnekten sonra ilk defa şeri hükümlere atıf yapılan bir düzenlemenin resmi gazetede yayınlanması ile malum niyetler aleniyet kazandı.

Böylece kamuyu ilgilendiren hukuki bir düzenleme yapılırken din kendi alanından çıkartılarak devlet işlerine karıştırılarak, Cumhuriyetin değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek laik niteliğine karşı hükümet aktif, somut, aleni pozisyonunu bir kez daha göstermiş oldu.

Laiklik ilkesine karşı açıkça gösterilen bu tavır ile Türkiye Cumhuriyetinin laik devlet yapısı açıkça yok sayılmakta, mevcut hükümet Anayasamızın 68'inci maddesinde belirtilen " Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez’’. Hükmüne karşı açıkça suç işlenmektedir.

Yakın geçmişte ‘’bu anayasayı’’ tanımadığını açıklayanlar şimdi bu nedenle rahatça anayasayı çiğnemekte hiçbir sakınca görmüyorlar.

Anayasaya bağlı kalacaklarına namus ve şeref sözü verenler şimdi hedefledikleri kültürel değişimi gerçekleştirebilmek için Cumhuriyetimizin temel değerlerine açıkça saldırıyor ve bunu ilan ediyorlar.

Çünkü Laiklik, Yaşar Nuri Öztürk’ünde belirtiği gibi ‘’dinci sömürücülerin kitleler üzerindeki şeytani hegemonyasını kıran, din bezirgânlarının korkulu rüyalarının ve saltanatlarını yitirme kaygılarının esas sebebidir.

Daha önce ‘’iki ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da, dinin emrettiği yasa sizin için neden ret edilmesi gerekiyor’ ’diyen Cumhurbaşkanı son olarak sosyokültürel değişim gündemi ile toplanan 6.Din şurasında yaptığı konuşmada geçen ‘ Ticaretimizden beşeri münasebetlerimize, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete yaşantımızın her safhasını düzenleyen bir dine inanıyoruz’’ sözleri ile çok yakında laiklik karşıtı benzer uygulamalar ile daha sıkça karşılaşacağımızı bize şimdiden haber vermiş oldu.

‘’Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz. Özellikle dini hayattan tecrit eden, sadece belli kalıplara, belli şekillere, belli davranışlara hapseden dogmatik bir anlayışa itibar etmeyeceğiz’’ cümlesi ile neyin kastedildiği yeterince açık değil midir?

Oysaki Ahmet Taner Kışlalı’nın söylediği gibi; ’’Laiklik, dini devre dışı bırakmak anlamına gelmez; din adına baskı yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir’’

Şimdi; Cumhuriyetin temel ilkelerini, laiklik, hukuk devleti ve demokrasiyi yok etmeyi amaçlayan ve de demokrasinin tanıdığı hak ve özgürlükleri yasa dışı yorumlarla tarif ederek oluşturulan siyasi projelere karşı daha ne kadar sessiz kalacağız?

‘’Türkiye laiktir laik kalacaktır’’ sloganı atarak laikliğin ve Cumhuriyetimizin temel değerlerinin korunamayacağını artık anlamalıyız.

Bursa nutkunu tekrar tekrar okumak ve her birimiz ‘’bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” Demedikçe, kaybedeceğimiz şey Çağdaş Türkiye ülkümüz ve Cumhuriyetimiz olacaktır.

Çocuklarımıza huzur içinde bir ülke ve güçlü bir gelecek bırakmak için muhtaç olduğu kudreti damarlarında hisseden her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bu gidişe Hayır! Deme zamanın gelmiş ve geçmektedir. Gerisi boş sözden başka bir şey değildir.